Türk Büyükleri Kimlerdir
Türk Büyüklerinin hayatı Türk Büyükleri isimleri
ALP ARSLAN (1029 ile 1032-1072)
Selçukluların ikinci hükümdarıdır. Malazgirt Savaşı’nda Bizanslıları yenip Türklerin Anadolu’da yerleşmesini sağlayarak Türk tarihinde yeni bir sayfa açmıştır. Horasan Valisi Çağrı Bey’in oğludur. Alp Arslan tahta çıktığında Selçuklu Devletinin toprakları İran, Horasan ve Afganistan ile sınırlıydı. Yalnızca dokuz yıl süren kısa saltanatında ülkesinin sınırlarını genişleten Alp Arslan’ın hükümdarlığı Selçuklular ’ın güçlenme ve yayılma dönemidir. Ölümü, Alp Arslan’ın kuşatmasına uzun süre direnen Balzam Kalesi komutanın teslim olduktan sonra huzura çıkarıldığında, çizmesine sakladığı bir bıçakla sultanı ağır yaralaması sonucu ölmüştür.
NENE HATUN (1857- Erzurum 1955)
Türk kadın kahramanı 1877-1878 Osmanlı Rus Savaşı sırasında Erzurumlular, Rusların eline geçen Aziziye tabyalarını geri almak için sopalatalar, kazma ve küreklerle Ruslara saldırdılar. Nene Hatun o zaman 20 yaşında yeni evlenmiş bir kadındı. Küçük kızını ve oğlunu evde bırakarak bu savaşa katıldı, tabyanın geri alınmasında canla başla çalıştı. Nene Hatun 1955 teki Anneler gününde ((Anneler annesi gününde.
BARBAROS HAYRETTİN PAŞA (1473- 1546)
Dünya tarihinin en büyük denizcisi, en fazla zafer kazanan ve ganimet elde eden kumandanlarından biridir. 1533’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından Kaptan-ı Deryalığa atanmış,1538’de İspanya, Papalık, Venedik ve Portekizliler arasında yapılan ittifakla Andrea Doria komutasındaki 246 gemiden oluşan büyük bir donanmaya karşı 122 gemiyle Savaşa girip büyük bir zafer kazanmış, Preveze Deniz Savaşı olarak bilinen bu Savaş ve zaferden sonra bütün Akdeniz Osmanlı egemenliğine girmiştir. Beş dil bilen Barbaros Hayrettin Paşa Seyyid Muradi’ye yazdırdığı anılarından oluşan ‘’Gazavatı Hayreddin Paşa adlı bir eser bırakmıştır. Türbesi Beşiktaş’ta deniz kenarındadır
DEDE KORKUT
Dede Korkut’un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikayelerde veli bir kişi olarak ortaya çıkar. Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar. Keramet sahibi olduğuna çıkar. Oğuzlar namede ‘de Dede Korkut’un 295 yıl yaşadığı ve Hz. Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır. Oğuz Han’a vezirlik yapmış olduğu da düşünülmektedir. Destanlardan çıkarabildiği kadarıyla ise Dede Korkut’un kişiliği iki şekildedir ;1-Kutsal Kişiliği,2-Bilge kişiliği. Dede Korkut sıradan insanlardan, devlet adamlarına kadar herkesin saydığı ve danıştığı bilgedir, öğüt vericidir. Bilgeliği eğitici, öğretici ve tenkit edicidir.
EVLİYA ÇELEBİ (1611-1682)
Asıl adı Derviş Mehmet Zilli olan Evliya Çelebi 1611 yılında İstanbul Unkapanı’nda doğdu. Babası Derviş Mehmed Zilli sarayda kuyumcu başıydı. İlköğretimi özel olarak gördükten sonra bir süre medresede okudu. Babasından tezhip, hat ve nakış öğrendi. Musiki ile ilgilendi. 1645’te Kırım’a Bahadır Giray’ın yanına gitti. Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı, savaşlara, mektup götürüp getirme göreviyle, ulak olarak katıldı. Evliya Çelebi’nin Seyahat Name’si çok ün kazanmasına rağmen, ilmi bakımdan, geniş bir inceleme ve çalişma konusu yapılmamıştır.1682’de Mısır’dan dönerken yolda ya da İstanbul’da öldüğü sanılmaktadır.
FARABİ (870-950)
İslam felsefesinin temelini atan ilk düşünürlerdendir. Getirdiği yeni yorumlarla Aristo’nun felsefesini İslam düşüncesiyle uzlaştırmaya çalışmıştır. Türkistan’da Maveraünnehir bölgesinin Farab kentinde doğan Farabi’nin asıl adı Ebu Nasr Muhammed bin Turhan bin Uzluğ’dur Babası Türk soyundan gelen İranlı bir kale komutanıydı. İlköğrenimini memleketinde tamamlayan Farabi yükseköğrenimi Bağdat’ta gördü. Önceleri İslam hukuku (fıkıh) ile ilgilendiyse de daha sonra bütünüyle felsefeye yöneldi. Farabi ana dili Türkçe ’den başka Arapça, Farsça, Süryanice ve Yunanca ’da bilmekteydi.100’ü aşkın kitap yazan düşünür felsefenin yanı sıra tıp ve müzikle de ilgilendi. Yapıtlarını Arapça yazmış olan Farabi’nin din, metafizik, evrenbilim, mantık, doğa bilimleri, ahlak, astronomi, kimya alanlarını kapsayan yapıtları birçok dile çevrilmiştir.
FATİH SULTAN MEHMET (1432-1481)
Fatih Sultan Mehmet 29 Mart 1432 de Edirne de doğdu .Babası Sultan İkinci Murad, annesi Huma Hatun dur Devrinin en büyük ulemalarından birisiydi ve yedi yabancı dil bilirdi 20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed, İstanbul u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparatorluğunu ortadan kaldırarak Orta Çağ ı kapatıp, Yeniçağı ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed, Nikris hastalığından dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe de vefat etti ve Fatih Cami nin yanındaki Fatih Türbesine defnedildi
FUZULİ
Türk Divan şairi Temelini bireysel duygu ve sevgide bulan bir şiir anlayışını geliştirmiştir. Gerçek adı Mehmed Süleyman’dır Kerbela’da doğdu, doğum yılı kesinlikle bilinmiyorsa da, kimi kaynaklara göre 1480 dolaylarındadır.1556’da Kerbela’da öldü. Şiirlerinde görülen kavramlardan simya, gök bilim konularıyla ilgilendiği, İslam ülkelerinde pek yaygın olan ve gelecekteki olayları bildirmeyi amaçlayan ‘’gizli bilimlerle ilişkili bulunduğu anlaşılmaktadır. Fuzuli, kendinden sonra gelen Türk Divan şairleri arasında Baki Ruhi, Naila, Nedim ve Şeyh Galib gibi sevgiyi şiirlerinin odaşı durumuna getiren şairleri etkilemiştir.
İBN-İ SİNA (980-1037)
Buhara yakınlarındaki Afşanada doğan ibn-i Sina yalnız doğuda değil, orta çağ Avrupa’sında en büyük tıp bilgini sayılan İranlı Müslüman bir bilgin ve düşünürdür. Yunan Filozofu Aristo’nun en büyük yorumcularından biridir. Babası Abdullah Bin Sina’dan dönemin tanınmış bilginlerinden özel dersler aldı.21 yaşına geldiğinde dönemin en büyük hekimlerinden biri sayılıyordu.57 yaşında Hamedan’da öldü. İbn-i Sina’nın en büyük yapıtlarından biri Kitabu’ş-Şifadır. (Sağlık Kitabı). İnsanlık tarihinde tek bir kişi tarafından yazılan en kapsamlı yapıt olan Kitabu’ş- Şifa ’mantık, fizik, geometri, astronomi, matematik, müzik ve metafizik konularında dönemin tüm bilgilerini bir araya getiren bir ansiklopedidir. İbn-i Sina’nın belki de en ünlü yapıtı olan el-Kanun fi’t Tıp (‘’Hekimlik Yasası’’),bir tıp ansiklopedisidir.
KANUNİ SULTAN SÜLEYMAN (1495-1566)
Osmanlı Devleti’nin 10.padişahı olan Kanuni Sultan Süleyman babası Yavuz Sultan Selim henüz şehzade ve Trabzon sancak beyi iken burada doğdu. 1512’de babasının tahta çıkması üzerine İstanbul’a geldi 1513’te Manisa sancakbeyliğine atandı. Babasının ölümü üzerine 1520’de Manisa’dan İstanbul’a gelerek tahta çıktı. Osmanlı tarihinde en uzun süreyle tahtta kalmış padişah olan Kanuni Sultan Süleyman saltanat sürdüğü 46 yıl boyunca 13 kez sefere çıkmıştır. Onun döneminde Osmanlı Devleti gücünün doruğuna ulaşmış, dünyanın en büyük imparatorluklarından biri durumuna gelmiştir. Bu askeri ve siyasal başarıların yanı sıra kendisine ‘’kanuni’sifatını kazandıran hukuk düzenlemeleriyle devletin yapısına yön veren ilkeleri yazılı hale getirmiştir. Batılıların ‘’muhteşem Süleyman ‘’olarak andıkları Kanuni edebiyatla da uğraşmış, ’’Muhibbi’’ mahlasıyla yazdığı şiirleriyle bir divan oluşturmuştur.
KARACAOĞLAN
17.yüzyılda yaşadığı sanılan bir aşıktır. Yaşamı ve kimliği ile ilgili bilgiler yetersiz ve çelişkilidir; âmâ bilinen bir Karacaoğlan kimliği vardır. Bu kimliğe göre Karacaoğlan Adana, İçel, Kahramanmaraş Gaziantep, Halep yöreleri ile İç Anadolu’nun bazı yerlerini gezip dolaşan göçebe bir Türkmen obasının üyesidir. Şiirlerin bütünü göz önünde bulundurulunca Karacaoğlan yalnız saz çalıp türküler söyleyen bir aşık olarak değil halkın binlerce yıllık bilgi, görenek ve davranış birikimini ustaca yansıtan bir halk bilgisi olarak karşımıza çıkar.
MEHMET AKİF ERSOY (1873-1936)
1873’de İstanbul’da doğdu,27 Aralık 1936’da aynı kentte öldü.1889’girdiği Mülkiye Baytar Mektebi’ni 1893’te birincilikle bitirdi .1906’da Halkalı Ziraat Mektebi ve 1907’de Çiftçilik Makinist Mektebi’nde hocalık etti. Mehmet Akif’in 1911’de 38 yaşında iken yayınladığı ilk kitabı Safahat bağımsız bir edebi kişiliğin ürünüdür. Milletvekili iken sözlerini yazmış bu şiire karşılık verilen para ödülünü de almamıştır.
MEVLANA CELALEDDİNİ RUMİ (1207-1273)
Tasavvuf düşüncesinin Anadolu’daki öncülerinden olan Mevlana’nın asıl adı Muhammed Celaleddin’dir. Babası Bahaeddin Veled ile Bağdat üzerinden Anadolu’ya geldi. Bir süre Karaman’da oturan Bahaeddin Veled 1228’de Konya’ya geçerek burada müderrisliğe başladı. 1218-1228 arasında 10 yıllık yolculuğunda hep babasının yanında bulunan Mevlâna din ve tasavvuf alanındaki temel bilgileri ondan öğrendi. Bahaeddin Veled 1231’ölünce müderrislik Mevlana’ya verildi. 1244’te Konya’ya gelen İranlı mutasavvıf Şemsi-i Tebrizi ile tanışması Mevlana’yı bütünüyle tasavvufa yöneltti. Şemsi-i Tebrizi’nin 1247’de ortadan kaybolmasından sonra müderrisliği bırakan, içine kapanan Mevlâna şiir yazmaya koyuldu. İlk büyük yapıtı olan altı ciltlik Divan-ı Kebir’i yazdı. Yaklaşık 26 bin beyitten oluşan, alegori ve fıkralarında yer aldığı Mesnevi Anadolu’da gelişen tasavvuf düşüncesinin en görkemli yapıtlarından biridir. Mesnevi’yi bitirdikten sonra Konya’da ölen Mevlana’nın sohbetleri yakın dostları tarafından Fih ma fih (Ne varsa içindedir),Meclisi-Şeba (yedi Öğüt)ve rubaileri de sonradan bir araya getirilmiştir.
MİMAR SİNAN (1489- 1588)
Elli yıla yakın bir süre Osmanlı İmparatorluğu nun mimarbaşılığını yapmış olan Sinan ın asıl önemi, yapılarında gerçekleştirdiği deneyler ve getirdiği yeniliklerle Osmanlı –Türk mimarlığını ‘’klasik’ ’olarak adlandırılan doruğuna ulaştırmasındadır .478 yapısından 337’si İstanbul ve çevresinde olan Sinan ,Osmanlı mimarlığında altın bir çağa imza atan üstün yetenekli bir sanatçıdır .Mimar Sinan’ın en büyük eserleri Çıraklık yapıtı Şehzade Camii, kalfalık yapıtı, Süleymaniye cami ve Ustalık yapıtı Selimiye Camii’dir.
OĞUZHAN
M.Ö.209.174 Büyük Türk Hun imparatoru Hük.M.Ö.209.174.Otuz beş yıl Hun tahtında kaldı. Bu süre içinde sınırlarını genişleterek Hun devletini bir imparatorluk haline getirdi. Bütün Altay kavimlerini (Türk, Moğol- Tuzguz) bir araya topladı. Hindistan’ı Hazar denizine kadar Asya yı ele geçirdi. Öldüğü zaman Hun İmparatorluğu, Büyük Okyanus tan Hazar denizine, Tibet ve Keşmir den Kuzey Sibirya ya kadar uzanıyordu. Türk destanlarında Çin ve Hindistan fetihlerinde anlatılan Oğuz Han ın Mete olduğu sanılıyor.
OSMAN GAZİ (1258-1326)
Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Gazi, Ertuğrul Gazi’nin Gazi, Ertuğrul olarak anılmasının nedeni babası gibi onun da temel görevi Bizans’a karşı gaza (savaş) olan bir uçbeyi konumunda bulunmasıdır. Babasının 1281’de ölmesinden sonra yöredeki Türkmen aşiretlerinin başkanlığına seçildi. Anadolu Selçuklu Sultanı III.Alaeddin Keykubad 1299’da İlhanlılara karşı başlattığı ayaklanmada başarısızlığa uğrayıp kaçmak zorunda kalınca Anadolu Selçukluları bir süre hükümdarsız kaldı. Bunun üzerine Osman Gazi bağımsızlığını ilan etti.1324’te oğlu Orhan’ı resmen bey ilan etti.1326 Yenişehir’de öldü. Cenazesi önce Söğüt’te babası Ertuğrul Gazi’nin yanına gömüldü. Sonra Bursa’da yaptırılan Gümüşlü Kümbete taşındı
PİRİ REİS (1465-1554)
Piri Reis, Ahmet Muhiddin Piri, Ahmet ibn-i el-Haç Mehmet El 70, Gelibolu (d.1465-70, Gelibolu-ö 1554, Kahire) Osmanlı denizcisi. Amerika’yı gösteren Dünya haritaları ve Kitab-ı Bahriye adlı denizcilik kitabıyla tanınmıştır. Piri Reis eşsiz bir kartograf ve deniz bilimleri üstadı olmasının yanı sıra, Osmanlı deniz tarihinde izler bırakmış bir kaptandır.
YAVUZ SULTAN SELİM (1467-1520)
Dokuzuncu Osmanlı padişahı olan Yavuz Sultan Selim, babası II. Bayezid’dir. Kısa süren hükümdarlığı seferlerle dolu geçen Yavuz Sultan Selim Osmanlı Devleti’nin doğu ve güney sınırlarını Anadol’unun ötesine taşımıştır. Mısır ı ele geçirmesi de Osmanlılar a Kızıldeniz yoluyla Hint Okyanusuna açılma olanağı sağlamış ve Baharat Yolunu denetim altına almıştır. Kahire de yaşayan Abası Halifesi III. Mütevekkili İstanbul’a götürerek, halifeliği ve kutsal emanetleri devralmıştır. Yavuz Sultan Selim in Selim mahyasıyla yazdığı Farsça Şiirleri bir Divanda toplamıştır.
YILDIRIM BEYAZİD (1360-1403)
Dördüncü Osmanlı padişahıdır. Murad’ın oğlu olan Beyazid Bursa’da doğdu. Genç yaşta babasıyla seferlere katılmaya başladı. Savaş sırasındaki atılgan davranışlarından dolayı ‘’Yıldırım’ ’unvanıyla anılmaya başlandı. I.Murad Kosova Savaşı sırasında öldürülünce tahta çıktı. Bayezid 1390’da Anadolu’ya geçerek birçok beyliğin egemenliğini sona erdirdi. Yıldırım Beyazid Anadolu’da ve Rumeli’de giriştiği fetihlerle Osmanlı Devleti’ni bir imparatorluk durumuna getirme yolunda büyük adımlar attı.28 Temmuz 1402’de yapılan Ankara Savaşı’nda Osmanlı ordusu darmadağın oldu. Beyazid esir düştü. Yedi aylık tutsaklık sonucu hastalanarak öldü.
YUNUS EMRE (1238-1320)
Anadolu’da tasavvuf edebiyatının ilk büyük şairi ve Türkçe şiirinin öncüsüdür. Yunus Emre’nin gerçek yaşamına ilişkin bilgiler sınırlıdır. Babasının adı İsmail’dir Medrese eğitimi görerek İslam bilimlerinin yanı sıra Arapça ve Farsça öğrendiği, tasavvuf tarihi üzerinde çalıştığı sanılır. Yunus Emre, Sinan Ata’nın halifelerinden Toptuk Emre’nin tekkesinde hizmet etmiş. Onun düşüncelerini yaymak için Anadolu’yu dolaşmış, sonunda kendisi de şeyh olmuştur. Yunus Emre’nin iki yapıtı vardır: Risaletü’n- Nushiye aruz ölçüsüyle yazılmış bir mesnevidir. Divan, günümüze kadar tazeliğini ve çekiciliğini koruyan şiir, ilahi, nutuk ve nefeslerini içerir.
YUNUS EMRE TÜRBESİ NEREDE?
Yunus Emre’nin ölüm tarihi gibi ölümünden sonra gömüldüğü yer de bilinmezlik içerir. Kimi kaynaklar Yunus Emre’nin mezarının ve türbesinin Eskişehir’in Mihalıççık ilçesine bağlı eski ismiyle Sarıköy, Yunus Emre Mahallesinde olduğunu, kimi kaynaklar Karaman’da Yunus Emre Camii avlusunda, kimi kaynaklar da Kırşehir’e bağlı Aksaray ili yakınlarındaki Ulupınar Köyünde olduğunu söylüyor. Bu ihtimaller dışında da birçok farklı yerde Yunus Emre Türbesi olduğu belirtiliyor. Bu da aslında Yunus Emre’nin, Anadolu ve Anadolu insanı için ne denli önemli olduğunu gösteriyor.
Oğuz Han, Oğuz Hayatı, Oğuz Han Kimdir?
Oğuz Kağan ya da Oğuz Han, Türk ve Altay mitolojisinde Türklerin atasıdır. Uğuz Han, Uz Han veya Oğur (Ogur, Ugur) Han olarak da bilinir. Annesi Ay Kağan, babası Kara Han’dır.
Oğuz Kağan Destanı’nın baş kahramanıdır ve destanda Asya Hun Devleti’nin hükümdarı Mete Han ile özdeşleştirilmiştir.
Doğum tarihi tespit edilememiştir. İlk Hun hükümdarı Teoman’ın oğludur. Teoman’ın başka bir karısından ve Oğuz Han dan yaşça küçük bir oğlunun annesi, kendi oğlunu tahta geçirmek için çareler aradı ve sonunda Teoman ı kandırarak Oğuz Han ı güney-batı komşuları olan Kuşanlara rehin yollattı. O dönemdeki hukuk anlayışına göre, rehin, barış teminatı demekti. Oğuz Han’ın üvey annesi, oğlunun tahta geçmesini garantilemek için, Teoman ı bir kere daha kandırarak Kuşanlara savaş açtırdı.
Anlaşma bozulduğundan, Oğuz Han ın Kuşanlar tarafından öldürülmesi gerekiyordu. Fakat Oğuz Han, süratle ülkesine kaçtı. Babası buna sevindi ve ödül olarak ona 10 bin askerlik bir vilayet verdi. Oğuz Han, yakaladığı bu imkânı iyi kullandı. Kahramanlık ve teşkilatçılık gibi özelliklerini kullanarak, kin duyduğu babasına karşı askeri hazırlığa başladı. Elindeki orduyu bir savaş makinesi haline getiren Oğuz Han, alışılagelmiş bir silah olan oku da geliştirerek menzilini uzattı. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra, babasının üzerine yürüdü ve onu yenerek M.Ö. 209 yılında Hun tahtına çıktı.
Hun Devleti’nin başına geçen Oğuz Han’ın ilk işi, doğudaki Tunguzları ortadan kaldırarak, Hazar Denizi ne kadar olan bölgedeki bütün Türk boylarını da hakimiyeti altında toplamak oldu. Türk boylarını birleştirerek ilk defa Türk birliğini kuran Oğuz Han’ın devletinde, boylar iç işlerinde serbestti. Bu gelenek Osmanlılara kadar geldi. Boylar, merkezî devlete sadece vergi ya da haraç vermek ve asker hazırlamakla yükümlüydü.
Oğuz Han, M.Ö. 209-174 yılları arasında geçen otuz beş yıllık kağanlığı sırasında, devamlı savaş halinde oldu. Ülkesinin sınırları Hazar Denizi’nden Hint Okyanusu’na, Himalayalardan Sibirya ya kadar genişledi. Hun saldırılarına karşı inşa edilen Çin Seddi bile Oğuz Han ordularını durdurmaya yetmedi.
Nitekim Oğuz Han, bir seferde 320 bin kişilik bir orduyla Çin in içlerine kadar girerek Çin Hükümdarı Kao-Ti ‘yi, ülkesinin kuzey bölgelerini Hunlara terk ederek, Hun devletine vergi ödemeye mecbur bıraktı. Çinliler, 58 yıl müddetle bu vergiyi ödedi. Oğuz Han M.Ö. 174 yılında ölmüştür. Oğuz Han ın Türkçe deki başka bir adının Alp Er Tunga olduğu, aynı ismin Çin kaynaklarında Mete olarak geçtiği rivayet olunur.
Oğuz Han, Oğuz Destanı’nda şöyle tasvir edilir: Samur omuzlu, kurt belli bir yiğitti. Gözlerinin içi nur, avuçlarının içi kandı. Kırk gün anasının sütünü emdi, bir daha emmedi. İki üç yaşında iken ata binmeye başladı. Yetişip aklı erer yaşa gelince Oğuz a haber verdiler ki yakın ormanda bir canavar türemiş, bir iki şehrin sürülerine ve insanlarına aman vermiyor. Ormana gitti, bir geyik buldu ve ortalıkta bir ağaca bağladı gitti. Ertesi gün gelince geyiği yenmiş buldu. Bu sefer bir ayı buldu, yine o ağaca bağladı ve gitti. Daha sonra geldiğinde onun da kemiklerine rastladı. Bu defa kendisi o ağaca dayanıp gecelemeye başladı. Hazır ava alışan canavar geldiğinde, başıyla Oğuz un kalkanına dokundu, dövüştüler; o, canavarı yendi, başını getirdi; komşu şehirler halkı düğün bayram ettiler. Büyükler bir araya gelip kendilerini bayrağı altında birleştirecek olanın bu Oğuz olduğunu anladılar. Hepsi onun çevresine toplandılar.
Metehan, Metehan Hayatı, Metehan Kimdir?
Tarihte Asya milletlerini tek çatı altında toplayan ilk hükümdar olan Metehan yaşamı boyunca Büyük Okyanus’tan Hazar’a, Keşmir’den Kuzey Sibirya’ya kadar uzanan büyük bir devlet kurmuştur.
Osmanlı tarihçileri tarafından Oğuz Kağan olarak adlandırılan Metehan, M.Ö 234 yılında doğdu. Doğum yeri tam olarak bilinmemektedir. Fakat MÖ 209 yılında tahta geçtiği, 35 yıl boyunca imparatorluğunun başında kaldığı ve MÖ 174 yılında vefat ettiği bilinmektedir.
Hayatı Tahta Çıkış
Çin yazıtlarında geçen hikâyeye göre, babası Teoman, kendisi yerine üvey annesi Yenşi’nin oğlunu tahta çıkarmak istedi ve Mete’yi komşu kavim olan Yüeçilere (Yuezhi) rehin olarak gönderdi. Babası, ardından Yüezhi’lere savaş ilan ederek Mete’yi öldürtmek istedi. Mete, babası Teoman Yüeçilerin topraklarına girmeden Yüeçilerin elinden kaçtı. Babası bu kadar zorlukları atlatmasının ardından hakkını vermek için emrine bir birlik verdi. Sonunda da Mete öz babasını, üvey annesi ve kardeş(ler)ini öldürüp kağan oldu. (M.Ö. 209).
Ok Hikâyesi
Çin kaynaklarına göre eğer okunu bir yöne yöneltirse emrindeki askerlerin hepsi o hedefe ok atarak hemen yok ederdi. Bunu sıkça yapardı. Bir gün okunu en sevdiği atına çevirdi. Askerlerinden bazıları tereddüt etti. Bunun üzerine okunu sırayla tereddüt edenlerin üzerine çevirdi. Atına ok atmakta tereddüt eden askerlerinin hepsi atılan oklarla öldürüldü. Böylece küçüklükten beri oynadığı okunu hedefe çevirme oyunu emirlerinin tartışılmazlığını da perçinledi. Bir gün emrinde demir disiplini ile yetiştirdiği 10 bin askeri varken okunu babasının üzerine çevirdiğinde askerlerinden hiçbiri tereddüt etmemişti.
Mete Önce Hunlardan toprak talebinde bulunan doğu komşuları Donghu üzerine yürüdü ve onları ağır bir yenilgiye uğrattı. Yapılan anlaşmada Donghular yıllık sığır, at ve deveden oluşan bir vergi ödemeyi kabul ettiler ve M.Ö. 208 yılında onları hakimiyetine aldı.
Donghu’yu yendikten sonra, Kuzey Moğolistan’da yaşayan Tunguz gibi halkları da içine kattı. M.Ö. 177-165 yılları arasında Hunların güney batısında, Tanrı Dağları ile Gansu M.Ö. 203’de Yueçi’yi mağlup ederek kendi toprağına kattı.
Ordos’da hakim olmaya çalışan Tahin Türklerini yendi. Çin üzerine sürekli seferler düzenleyerek Sarı Irmak’ın güneyindeki kaleleri egemenliğine aldı. Bu zaferlerle, sonradan Hunlara büyük gelirler getirecek önemli ticari yollarının kontrolüne sahip oldu.
Bölgede yaşayan Altay (Moğol, Tunguz ve Türk vb.) kavimlerini egemenliği altına alarak askeri ve stratejik olarak daha güçlü bir hale geldi.
M.Ö. 200’de Han Hanedanı imparatoru Gaozu’nun (Gao-Di) 320.000 kişilik ordusunu Baideng (bugünkü Datong, Şanşi)’de Peteng Kalesinde kuşattı. Gaozu (Gao-Di) Mete’nin eşine hediyeler gönderdi ve Mete’nin kuzey eyaletlerini Hunlara bırakma ve yıllık vergi ödeme gibi bütün şartlarını kabul etti ve kuşatmadan çıkmasına müsade edildi.Gaozu payitahtı Çang’an(bugünkü Şian)’a dönebildiyse de Mete arada bir Han’ın kuzey sınırını tehdit etmiş ve nihayet M.Ö. 198’de Ganzu barış istemiş ve Han’ın prensesini Tanhu’nun eşi olması ve yıllık haraç ödemesi şartlarıyla antlaşması imzalanmıştır.
Çin savaşından sonra, Mete,Yüzehi ve Wusun’u Hun’un köleleri olmaya zorladı.
Saltanatı boyunca çoğu halklar Hun idaresi altına girdi. Onların tümünü, steplerin bütün göçebe atlı okçularını bir imparatorluk altında birleştirdi. Göçebe tebaalarından başka Mete ayrıca Tarım Havzası’nda kendisine bağlılık yemini eden vaha şehir devletleri kurdu. Onun hem askeri hem de idari yapılanması sonradan birçok merkezi Asya halklarında ve devletlerinde uygulandı.
Bölgesinde askeri gücü ile korku saldı. Savaş taktikleri ve askeri disiplini sayesinde Çin İmparatorluğu’nu ve çevre kavimlerle yaptığı savaşları kazandı. Ordusu savaş zamanında toplanan sivillerden oluşmuyordu. Onun yerine sürekli eğitimli ve savaşa hazır halde bulunan profesyonel askerlerden oluşmaktaydı. Hakim olduğu bölgelerdeki geniş tahıl ve yiyecek kaynakları ile ordusunu ayakta tutabiliyordu.
Mete, M.Ö.174 yılında öldüğünde, birçok kavimleri çatısı altında birleştiren büyük bir imparatorluk geriye bıraktı. Bu imparatorluk yaklaşık 18 milyon km2 büyüklüğe sahipti. İmparatorluğunun sınırları doğudan batıya Japon Denizi’nden İdil Nehrine ve kuzeyden güneye Sibirya’dan Tibet ve Keşmir’e uzanıyordu. Hunların karşılarında bulunan tek düzenli ve güçlü kuvvet olan Çin ordusunun, iç karışıklıklar nedeniyle idari zaafiyet içinde olması Mete’nin devletini kolayca büyütmesine sebep gösterilir. Metehan Hayatı Kısaca
Atilla, Atilla Han, Atilla Hayatı, Atilla Kimdir?
Avrupa Hun İmparatorluğu’nun hükümdarı Attila, (Atilla ismiyle de geçmektedir), 395-453 seneleri arasında yaşamıştır. Attila’nın Hükümdarlık yaptığı yıllardaki fiziksel yapısının, “kısa boylu, geniş göğüslü, küçük gözlü, yassı burunlu ve ince gri sakallı ve bronz tenli” olduğu anlatılmaktadır.
Gündüzleri bozkırda ve nehir kenarında odun, taş ve benzeri eşyaları taşıyıp güç kazanıyordu. Akşamları çadırda babası Boncuk han tarafından latince dersleri alıyordu. Babası vefat edince kardeşi Bleda ile yolları ayrıldı. Amcası Attila kol kanat gerdi ve kavimler göçüne katıldı amcası Rua ile. Batı Romayla Hunlular iş birliğindeydi. Bu nedenle Batı Romaya gitti ve lejyonerlerle eğitim aldı. Sık sık kolezyumda dövüşen Gladyatörleri izlemeye gidiyordu.
Bu esnada ileride kendine rakip olacak olan Gladius Aetus ile tanışır. 434 yılında Hun imparatoru ve Amcası ölünce imparatorluğu kardeşi Bleda ile idare etmeye başladılar. İlk eşi Nakara ile evlenir. Eşi Nakara doğum esnasında ölür fakat erkek bebek sağlıklı doğar. Attila ilk iş olarak Burgutlar devletine 64 000 askerle saldırır ve krallarını öldürür. Atilla Hanın Roma imparatorluğuna saldırı fikrini kardeşi Bleda karşı çıkar, kısa süre sonra Bleda çadırında sırtına hançerle ölü bulunur. Bu cinayeti kimin işlediği sonsuza dek sır kaldı. batı Roma impartorluğunu velihatı 3 uncu Valentinus kız kardeşi Augusto Honoria Çılgın deli lakaplı Atilla nişan yüzüğünü göndermişti. Avrupa Büyük Hun Devleti Kralı Atilla Bu yüzüğü Batı Romaya karşı kullanmak için sakladı. III Valentinus kısa süre sonra tahta geçer. Atilla Nişan yüzüğünü Kral Valentinus gönderir. Nişanlısı Honoria ve nişan armağanını olarak Batı Roma imparatorluğunun yarısını istemektedir. Bu teklif ret edildi ve savaş sinyalleri verildi.
Hun İmparatoru Roma imparatorluğuna saldırmak için karpat,iskandinav,kırım en iyi savaşçılarını topladı.Roma Komutanı Aetus Atillanın ordusunu nasıl durduracağını biliyordu planlar yaptı ve bu orduyu yorması gerekmekteydi. Aetus Atilla ve ordusunu önce Strasbourg(Strazburg) şehrine çekti göster kaç taktiğiyle Köln şehrine kadar çekti ve en son paris şehrinede doğru kaçtı. Ovada 2 ordu çarpışmaya başladı. Baltalar oklar,dikenli topuzlar, mızraklarla savaş şiddetli bir şekilde geçiyordu. Savaş bitti Aetus geri çekildi. Ovada 400 000 bin ceset vardı. Atilla Han Aetusu takip etmek yerine İtalyaya saldırmayı düşündü. Araya giren Papa Büyük Leon Roma ve hun devletlerini barış sağladı. Atilla Budine geri döndü. 2 yıl sonra Germen soylusu birinin kızı ile evlendi. Düğün sonrası gerdek gecesinde burnundan kan gelmiş şekilde ölü bulundu (453).
Ölümünün ardından tartışılmaya devam edilen Attila, Avrupalılar tarafından barbar olarak görülse de, Macar halkı ve Türk tarihi açısından bir kahraman olarak nitelenmektedir. Ancak Atilla, nasıl anılırsa anılsın, bugünkü orta Avrupa görüntüsüne, görkemli yapılara, göçlere, savaşlara, akınlara, istilalara neden olarak, tarihe damga vuran büyük imparatorlar arasındaki yerini almıştır.
Cengiz Han, Cengiz Han Hayatı Kısaca
Cengiz Han (doğum adıyla Temuçin (anlamı: demirci), Moğolca “Tengiz” (anlamı: deniz), d. 1162 – ö. 18 Ağustos 1227), Moğol komutan, hükümdar ve Moğol İmparatorluğu’nun kurucusudur.
Cengiz Han, 13. Yüzyılın başında Orta Asya’daki tüm göçebe bozkır kavimlerini birleştirerek bir ulus haline getirdi ve o ulusu Moğol siyasi kimliği çatısı altında topladı. Dünya tarihinin en büyük askeri dehalarından biri olarak kabul edilen Cengiz Han, hükümdarlığı döneminde 1206-1227 arasında Kuzey Çin’deki Batı Xia ve Jin Hanedanı, Türkistan’daki Kara Hıtay, Maveraünnehir, Harezm, Horasan ve İran’daki Harzemşahlar ile Kafkasya’da Gürcüler, Deşt-i Kıpçak’taki Rus Knezlikleri ve Kıpçaklar ile İdil Bulgarları üzerine gerçekleştirilen seferler sonucunda Pasifik Okyanusu’ndan Hazar Denizi’ne ve Karadeniz’in kuzeyine kadar uzanan bir imparatorluk kurdu.
Bozkır geleneğinden gelen onlu teşkilatı kullanarak Meritokratik (liyâkata bağlı) bir ordu meydana getiren Cengiz Han’ın büyük bir asker olarak ün kazanmasının temelinde, kurduğu posta teşkilatı ve casus ağı ile istihbarat sanatına verdiği büyük değer önemli bir yer tutar. Seferleri sonucunda, pek çok şehir tahrip olmuş ve milyonlarca insan da katledilmişti ancak Cengiz Han Yasası adı ile metinleştirilen kurallar ile işkenceyi yasaklayıp, zanaatkarlar, doktorlar, belli bilgi becerisi olan eğitimli kişiler ve her dinden din adamlarına, hangi milletten olursa olsun aralarında bir ayrım yapılmaksızın saygı gösterilmesi ve vergiden muaf tutulmalarını kanunlaştırmıştır.
Cengiz Han, halkının yazıya sahip olmasını sağlamak için Uygurlardan önemli bahşıları başkenti Karakurum’a çağırmış ve Moğolca için Uygur alfabesini uyarlatarak bunu çocuklarına da öğretmesini istemiştir.
1227 yılında Kuzey Çin’deki Tangutlar üzerine çıktığı sefer esnasında rahatsızlanarak hayatını kaybetti. Kurmuş olduğu imparatorluk günümüzde Rusya hariç tüm ülkelerden daha geniş topraklar üzerine yayılmış vaziyette olup ölümünden sonra, oğulları ve torunları döneminde daha da genişleyerek, insanlık tarihinin gördüğü bitişik sınırlara sahip en büyük imparatorluk haline geldi. Cengiz Han Hayatı
Uluğ Bey, Uluğ Bey Hayatı, Uluğ Bey kimdir? (1394- 1449)
Uluğ Bey, Timur İmparatorluğu’nun 4. sultanı ve Türk matematikçi ve astronomi bilgini. Babası Timur’un küçük oğlu Şahruh, annesi Gevher Şâd’dır. 1394 yılında Azerbaycan’ın Sultaniye kentinde doğmuştur.
Türk matematikçilerinden birisi olan Uluğ Bey, Asıl adı Mehmet’tir. Fakat o, daha çok Uluğ Bey adı ile ünlü olmuştur. 1394 yılında Sultaniye kentinde doğmuştur. Timur’un öldüğü sıralarda Uluğ Bey Semerkant’ta bulunuyordu. Semerkant ve Maveraünnehir, Mirza Halil Sultan’ın saldırısı ve işgali üzerine babasının yanına gitmek zorunda kalmıştır. Babası buraları yeniden yönetimine alarak on altı yaşında olan Uluğ Bey’e yönetimini bırakmıştır. Uluğ Bey, bu tarihten sonra, hem hükümeti yönetmiş ve hem de öğrenimine devam etmiştir.
Uluğ Bey, bilgin ve olgun bir padişahtı. Boş zamanını kitap okumak ve bilginlerle ilmi konular üzerinde konuşmakla geçirirdi. Tüm bilginleri yöresinde toplamıştı. Uluğ Bey, dikkatlice okuduğu kitabı kelimesi kelimesine hatırında tutacak kadar belleği vardı. Matematik ve astronomi bilgileri oldukça ileri düzeydeydi. Bir söylentiye göre, kendi falına bakarak, oğlu Abdüllatif tarafından öldürüleceğini görmüş ve bunun üzerine oğlunu kendisinden uzak tutmayı uygun görmüştür. Baba ile oğlu arasındaki bu soğukluk, Uluğ Bey’in küçük oğluna karşı olan yakınlığı ile daha da şiddetlenmiş ve sonunda Uluğ Bey’in korktuğu başına gelmiştir.
Uluğ Bey, Semerkant’ta bir medrese ve bir de rasathane yaptırmıştır. Kadı Zade bu medreseye başkanlık etmiştir. Rasathane için yörede bulunan tüm mühendis, alim ve ustaları Semerkant’a çağırmıştır. Kendisi için de bu rasathanede bir oda yaptırarak tüm duvar ve tavanları gök cisimlerinin manzaralarıyla ve resimleriyle süsletmişti. Rasathanenin yapım ve rasat aletleri için hiçbir harcamadan kaçınmamıştır. Bu gözlemevinde yapılan gözlemler, ancak on iki yılda bitirilebilmiştir.
Gözlemevinin yönetimini Kadı Zade ile Cemşid’e vermiştir. Cemşid, gözlemlere başlandığı sırada ve Kadı Zade de gözlemler bitmeden ölmüştür. Gözlemevinin tüm işleri o zaman genç olan Ali Kuşçu’ya kalmıştır. Bu gözlem üzerine Uluğ Bey, ünlü Zeycini düzenlemiş ve bitirmiştir. Zeyç Kürkani veya Zeyç Cedit Sultani adı verilen bu eser, birkaç yüzyıl doğuda ve batıda faydalanılacak bir eser olmuştur. Zeyç Kürkani bazı kimseler tarafından açıklanmış ve Zeyç’in iki makalesi 1650 yılında Londra’da ilk olarak basılmıştır. Avrupa dillerinin birçoğuna, çevrilmiştir. 1839 yılında cetvelleri Fransızca tercümeleriyle birlikte, asıl eser de 1846 yılında aynen basılmıştır.
Zeyç Kürkani’nin asıl kopyalarından biri Irak ve İran savaşlarından sonra Türkiye’ye getirilmiş ve halen Ayasofya kütüphanesindedir. Bir hile ile oğlu Abdüllatif tarafından 1449 yılında öldürülmüştür.