Back to Top
 
 
 
 

Bilene, bilmeze sormuşlar beni,
Acaba bu nasıl biri? demişler.
Kimdir diye çoktur merak edeni,
Nedir bu garibin sırrı? demişler.

Vatandır, millettir onun tek derdi,
Hainlik etmezse sever her ferdi.
Esenköy babadan, dededen yurdu,
Pazarören doğum yeri demişler.

Soyunu sorarsan, Oğuz soyundan,
Yıldız Han ın oğlu Avşar boyundan.
Dünya dursa vazgeçemez huyundan,
Dadaloğlu O nun pîri demişler.

Mesleği; öğretmek güzel olanı,
İki şeyi sevmez; hile, yalanı.
Hiç kimseye yoktur gizli planı,
Yalnızca bir gönül eri demişler.

Her yaptığı işte doğruyu arar,
Bu yolda çekse de binlerce zarar.
İnandığı şeye vermişse karar,
Bir adım atmaz hiç geri demişler.

Makamda, şöhrette yok asla gözü,
Konuştuğu anda senettir sözü.
Lâkin bu dünyada gülmedi yüzü,
Gönlünü aldı bir huri demişler.

Yerleri gökleri yaratan Mevla,
Onların üstüne vermesin bela.
Alparslan, Aybike, birde Aybala,
Üçü de gözünün nuru demişler.

Anlattığım ERBABİ’ye yetmedi,
Kendi kul olana kulluk etmedi,
Hiç kimsenin arkasından gitmedi,
Resulallah tek rehberi demişler.

01.06.2005

Boşa zahmet çekme başka yerlerde,
Beni aşıkların elinde ara.
Herkes bir şey söyler, bir şey derler de,
Gerçek dost olanın dilinde ara.

Ara baştan sona nazlı vatanda,
Şehitlerle dolu dört bir yanında,
Rengini vermeye dökülen kanda,
Ayyıldız bayrağın alında ara.


Gavur kültürünü sokmam beynime,
Kökü Türk olmayan girmez kalbime.
Yılbaşı neyime, Noel neyime?
Altıyüzyirmiiki yılında ara.


Türkçe olmaz ise, lezzet alamam,
Mozart’tan, Şöpen’den bir şey anlamam,
Vatanım kokmayan müzik dinlemem,
Karacaoğlan’ın telinde ara.


Ertuğrul’un rahmetiyle ıslanan,
Edebalı duasıyla beslenen,
Osman Bey’in düşleriyle süslenen,
Ol ulu çınarın dalında ara.


Hitler’i, Lenin’i nasıl seveyim,
Aristo’nun ardından mı gideyim?
Yunus’u kendime rehber edeyim,
Tapduk Emre’lerin yolunda ara.

11.01.2004

Bak bu gün üç yıl olmuş, ne çabuk geçti zaman?
Demek üç koca sene geçti, güneş doğmadan.
“Karizmatik” vesaire sözlerinden anlamam,
Bu ocağın, davanın varıydı ve yoğuydu,
Yüce Türk Milletinin, O en son Başbuğ’uydu.

“Dehâ” ismi çok zayıf kalır O’nun yanında,
Çünkü Oğuz Ata’nın kanı var damarında.
Dost, düşman hepsi kabul ettiler en sonunda,
Liderlerin içinde ta Everest dağıydı,
Yüce Türk Milletinin, O en son Başbuğ’uydu.

Ne acılar, çileler yüklediler sırtına,
Yine de derman oldu dertlilerin derdine.
Mazlumlara meltemdi, zayıflara fırtına,
Korkaklık batı ise, doğudan da doğuydu,
Yüce Türk Milletinin, O en son Başbuğ’uydu.

Kimi siyaset diye bölücülük yaparken,
Kimisi oy uğruna onlara göz kaparken,
Kimi de milletine hizmetleri teperken,
Yurdu ayakta tutan beraberlik ağıydı,
Yüce Türk Milletinin, O en son Başbuğ’uydu.

Sönmez bir ocak kurdu, gelir artık arkası,
Bu dava, ayırmadan kucaklıyor herkesi.
Milletime kin tutan kahpelerin korkusu,
Mikropları yok eden zehir idi, ağuydu,
Yüce Türk Milletinin, O en son Başbuğ’uydu.

Reisicumhur yapacak adam arıyor herkes,
“5+5” üstüne kafa yoruyor herkes.
“Acaba kim olacak?” diye soruyor herkes,
Çankaya’ya çıkmanın tam sırası, çağıydı,
Yüce Türk Milletinin, O en son Başbuğ’uydu.

Gittiği kutlu yoldan Ülkücü olan dönmez,
Son Alperen düşmeden Üç hilal yere inmez.
Çamur ile, toz ile bu güneş artık sönmez,
İftira atanların ayağının bağıydı,
Yüce Türk Milletinin, O en son Başbuğ’uydu.

Kıbrıs’ta doğmuş amma, aslı Pınarbaşı’ndan,
Yukarı Köşkerli’nin toprağından, taşından.
Hiçbir murat almadı seksen yıllık yaşından,
OZAN ERBABİ gibi tam bir Avşaroğluydu,
Yüce Türk Milletinin, O en son Başbuğ’uydu.

4 Nisan 2000 – KAYSERİ

İki lider tanırım ben;

Biri Devlet Bahçeli’dir.

Başbuğumuz göçtü zaten,

Diri Devlet Bahçeli’dir.


Yoktur dünya tamahımız,

Başbuğ Türkeş’tir şahımız.

MHP tek dergâhımız,

Piri Devlet Bahçeli’dir.


Hak libası giyenlerin,

Helal lokma yiyenlerin,

“Ülkücüyüm” diyenlerin,

Yeri Devlet Bahçeli’dir.


Dil uzatan çapsızların,

Soysuzların, sopsuzların,

Fetö’cünün, İP’sizlerin,

Zoru Devlet Bahçeli’dir.


Demir dağdan yollar açtık,

Nice engelleri geçtik,

Bu toprağı vatan seçtik,

Börü Devlet Bahçeli’dir.


Gururudur yeryüzünün,

Takipçisiyiz izinin.

Şahitlik ederiz, sözünün,

Eri Devlet Bahçeli’dir.


ERBABİ’yi dost bilenin,

Kapısı açık gelenin.

Türkiye adlı kalenin,

Suru Devlet Bahçeli’dir.

14. 05. 2023

OZAN ERBABİ – KAYSERİ

Şiirim açıktır, şiirim nettir,

Alsın üzerine alan var ise.

Dörtlükler mühürüm, mısram senettir,

Gocunsun yarası olan var ise.


Bilmem kaypaklığı, er oğlu erim,

Kurdu çakallardan ayırt ederim.

Yanlışı yapanın yüzüne derim,

Söylerim, sözünde yalan var ise.


Korkmam, başım girer diyerek derde,

İhanet olamaz, olduğum yerde.

Eyvallah etmedim asla namerde,

Bozarım sinsi bir plan var ise.


Şiiri maddiyat aracı yapmam,

Maddeyi gönlümün miracı yapmam.

Gönlümü kötüye kiracı yapmam,

Belirtsin yanlışı, bulan var ise.


Şudur ERBABİ’nin bildiği düstur;

Şiir, şairine ardır, namustur.

Gücün yetiyorsa şiirle sustur,

Buyursun meydana, gelen var ise.

23. 10. 2013

OZAN ERBABİ – KAYSERİ

  YÜZDE yüz bir pislik var ki kaninda,
  Soykirimi icadi yapti sonunda.
  Türkiye’nin su en hassas aninda,
  Onu yalanlayan tarihe kizar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.


  Nerden çikti simdi durup dururken?
  Dört yandan ülkeyi düsman bürürken,
  AB’ye gün be gün hesap verirken,
  Hayâlî ölüye mezarlar kazar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.


  Kivirmayi birak, erkek ol erkek,
  Bir buçuk milyonu saydin mi tek tek?
  Üç kurus paraya satilmis köpek
  Eline bir kemik geçince azar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.


  Dönen dolaplari ibretle seyret,
  Ermeni bu kadar göstermez gayret.
  Kraldan daha çok kralci, hayret!
  Kafayi ‘soykirimi’ sözüyle bozar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.

  Eger bir soykirimi varsa ortada,
  Türklere yapildi Erzurum, Kars’ta.
  Tarihi git ögren, birazcik sus da,
  Dogu bastan sona hep toplu mezar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.


 Azerbaycan’a git, gör soykirimi,
  Yürekler acisi Türk’ün durumu.
  Bir daha bilmeden yapma yorumu,
  Azeri kaniyla doluyken Hazar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.

  Bati’nin gözünde artti degerin,
  Onlardan bir daha kaptin ‘aferin’.
  Küpe de takti mi efendilerin?
  Midesi dolunca dili hep uzar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.

  Anan mi Ermeni, baban mi senin?
  Ailenden var mi hiç katledilenin?
  Seni bu ülkede ‘aydin’ edenin…
  Alçaklik yaptikça bulursun pazar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.

  Ekmegini yedigin bu Devlete,
  Seni adam sayan yüce millete,
  ihanet ederek düstün zillete!..
  Aman ha dikkat et, degmesin nazar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.


  Bir adam olursa dogustan yamuk;
  Soyuna düsmandir, düsmana pamuk.
  ERBABÎ, yakana yapisir CMUK,
  Unutma, bu millet oyunu bozar,
  Böylesi hainler oluyor yazar.

  08.03.2005 – KAYSERI- OZAN ERBABÎ

BİR POLİSİN FERYADI

Bir polis ağlıyordu; feryat, figan içinde,
Elinde Türk bayrağı, gözleri kan içinde,
Kanım dondu, olayı duyduğum an içinde,
Biz gevşedik, hainler iyice çıktı yoldan,
Ulan nerdesiniz lan? Vatan gidiyor elden!

Sen bayrakla beraber bir de şunu kaldırdın;
Milletin yere düşen namusunu kaldırdın,
Binlerce şehidimin örtüsünü kaldırdın,
Utancımdan yüzümü çevirir oldum al’dan,
Ulan nerdesiniz lan? Vatan gidiyor elden!

Fransız işgaline göğüs geren Mersin’im,
Ordusuz, tek başına harbe giren Mersin’im,
Çanakkale’de onca şehit veren Mersin’im,
Rahatsız olmaz mısın yaşanılan bu halden?
Ulan nerdesiniz lan? Vatan gidiyor elden!

Avrupa Birliği’ne sevdâlanan yiğitler!
Özgürlük’müş, haklar’mış, hep bu yüzden bu dertler.
Tasması gevşedikçe cesaret alır itler,
Demek ki bu soysuzlar anlamıyor bu dilden,
Ulan nerdesiniz lan? Vatan gidiyor elden!

Norveçli kahpelerin ne işi var orada?
Şehit cenazesine gitse ya bir kerede.
Daha durun, Apo’nun affı da var sırada,
Ondan sonra kurtarın yakanızı bu zülden,
Ulan nerdesiniz lan? Vatan gidiyor elden!

Türk’ün sevgisi gibi, kini de başka olur,
Hainler bilsinler ki; sel gider, kumu kalır,
Güvendiğiniz dağa kar yağar, dolu vurur,
Kimse medet ummasın, boşuna sağdan – soldan,


Ulan nerdesiniz lan? Vatan gidiyor elden!

ERBABİ’nin sabrını öğrenmek ise konu,
Hiç kimse denemeye taabii tutmasın bunu.
Sabır taşı çatlayıp, dağılır eni sonu,
Sakın ola Eyyüplük beklemeyin bir kuldan,
Ulan nerdesiniz lan? Vatan gidiyor elden!

Duydum ki; sağda solda havlarmış itin biri,
Aklınca eleştirir, gül yüzlü Peygamberi.
Eğer ki yutturmazsak, tükürdüğünü geri,
Bu utancı hiç kimse sindiremez içine,
Artık bir ders vermeli Vatikan’ın piçine.

Güya ünvânın Papa, yani din adamısın,
Ehli kitap bir dinin en yüksek makamısın.
Az daha zırvala da, bütün dünya tanısın,
Bakan, adam sanıyor, o bembeyaz saçına,
Artık bir ders vermeli Vatikan’ın piçine.

Her pisliğin altından çıkıyor senin adın,
Gündeme geldin ama, birazcık sûnî kaldın.
Eğer meşhur olmaksa son demlerde murâdın,
Biraz da soyun, dökün; güvenirsen kıçına,
Artık bir ders vermeli Vatikan’ın piçine.

Sakın ha “diyalog” dan bahsetmesin birisi,
İşte budur, kâfirin İslâm’a hoşgörüsü.
Papa böyle yaparsa, neler yapmaz gerisi?
Tüm Avrupa ortaktır bu köpeğin suçuna,
Artık bir ders vermeli Vatikan’ın piçine.


İşte böyle olurmuş dinler arası barış,
Küffâr düşmanlık için hâlâ ediyor yarış.
ERBABİ beklemezdi, başka türlü davranış,
Zaten bu yakışırdı boynundaki haçına,
Artık bir ders vermeli Vatikan’ın piçine.

OZAN ERBABİ – KAYSERİ

22 – 29 Eylül 2006

Bir laf dolaşıyor yine ortada,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?
Her hecesi yanlış, her harfi hata,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

Zaten hain dolu solun ve sağın,
Koz verdin eline, bunca alçağın.
Ağzından çıkanı duysun kulağın,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

Yahudiler yardım istedi diye,
Lübnan’a askeri göndermek niye?
Benzemez bu işler attan düşmeye,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

Affedip hapisten saldın itleri,
Açtı başımıza bunca dertleri.
Yatarken mi verdi bu şehitleri?
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

Kuyuya taş atmış delinin biri,
Çıkaramaz olmuş akıllı, geri.
Anlayanlar varsa gelsinler beri,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

ERBABİ zoruma gitti bu defa,
Kalmamış utanma, tükenmiş vefa.
Bilal ABD’de sürerken sefa,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

09 / 09 / 2006
OZAN ERBABİ – KAYSERİ

Kürtçe yayın bahane, maksat yurdu bölmektir,
Doğu’yu yavaş yavaş haritadan silmektir.
Esas gaflet bu işte, bu oyuna gelmektir,
Aklı selim aydınlar, tez sarın bu yarayı,
Çabuk Allah aşkına uyarın Ankara’yı.

Bir azgın yaramız var, kaşıdıkça kanıyor,
Bak Kıbrıs tanındı mı, hangi devlet tanıyor?
Kırk beş bin şehit verdik, ciğerimiz yanıyor,
Meclis kiracıları ödesinler kirayı,
Çabuk Allah aşkına uyarın Ankara’yı.

Türk gencini kandırıp, sokağa salan kimdir?
Bölücüye, haine yardımcı olan kimdir?
Doğmamış bebeklerin hakkını çalan kimdir?
Asın bu soysuzları, aklayın bu karayı,
Çabuk Allah aşkına uyarın Ankara’yı.

Memlekette sayısız açık, çıplak ve aç var,
Bu dertlere ne çare, ne de elde ilaç var.
Hava, güneş, su gibi şuura ihtiyaç var,
Yazıktır, esdirmeyin fakiri fukarayı,
Çabuk Allah aşkına uyarın Ankara’yı.

Şehit yakınlarının dinmedi göz yaşları,
Vatanını sevmekti bu gençlerin suçları.
Türk’e tuzak kuranın ezilmeli başları,
Helal edin milletten aldığınız parayı,
Çabuk Allah aşkına uyarın Ankara’yı.

Tam bir Haçlı oyunu Batı’nın zihniyeti,
Avrupa Birliği’nin baştan bozuk niyeti.
Bölünmez bir bütündür Türk’ün Cumhuriyeti,
SEZÎNİ Türk ozanı, Türk’ün gönlü sarayı,
Çabuk Allah aşkına uyarın Ankara’yı.

OZAN SEZÎNİ – KAYSERİ

Sezini’ye cevap:

Bilirim, sakınmazsın; sen budaktan gözünü,
Bağırsan, Ankara’dan kimse duymaz sözünü.
Boşa kendini yorma, hiç uğraşma Sezîni,
Kıpkırmızı deriden koltuklara yatmışlar,
Hiç uğraşma Sezîni, uyku hapı yutmuşlar.

Kıbrıs diye bir dâvâ kalmamış Ankara’da,
Annan denen hergele baş tâcı bu arada.
Sorsan, yerini bilmez, hiç biri haritada,
Kıbrıs’ımı Rumlar’ın kucağına atmışlar,
Hiç uğraşma Sezîni, uyku hapı yutmuşlar.

Çok arttı diyordun ya, aç – çıplağın sayısı,
Köşe olur, var ise, Ankara’da dayısı.
Unutalım gel gardaş, bunları en iyisi,
“Beraber yürüyerek” bir de türkü tutmuşlar,
Hiç uğraşma Sezîni, uyku hapı yutmuşlar.

Terörle mücadele süresiz kalktı rafa,
ABD’den gelen her emre endeksli kafa.
Şehitlikmiş, gaziymiş, geç bunları bir defa,
Anaların gözünün yaşını kurutmuşlar,
Hiç uğraşma Sezîni, uyku hapı yutmuşlar.

Gocunursa gocunsun, olan varsa yarası,
Ne hallere döndü bak, Ata’mın Ankara’sı?
Bir “AB” sevdasına oldular yüz karası,
Kahrolası Batı’nın batağına batmışlar,
Hiç uğraşma Sezîni, uyku hapı yutmuşlar.

Umrunda mı milletin acısını dindirmek?
Onların vazifesi el kaldırıp indirmek.
ERBABİ der, zor artık içimize sindirmek,
Yatarlarken saati kurmayı unutmuşlar,
Hiç uğraşma Sezîni, uyku hapı yutmuşlar.

15 / 09 /2006
OZAN ERBABİ – KAYSERİ

Aşık olmadan aşka şiir yazılamaz mış,
Ben şiir yazamadım, seni görene kadar.
Elinde iğne ile kuyu kazılamaz mış,
Ben şiir yazamadım, seni görene kadar.

Yıllar boyu uğraştım, epey didindim durdum,
İlham gelir diyerek, kendimi dağa vurdum.
Vardım Karacoğlan’a, düşümde akıl sordum,
Ben şiir yazamadım, seni görene kadar.

Bildiğim, bilmediğim her lisanla sesledim,
Mısraları en güzel kafiyeyle süsledim.
Anlatamadı diye heceye kin besledim,
Ben şiir yazamadım, seni görene kadar.

Yazdıklarım, dörtlüğe benzer bir şey olmadı,
Deneyip yapmadığım artık bir yol kalmadı.
Kolda derman kalmadı, vücutta hal kalmadı,
Ben şiir yazamadım, seni görene kadar.

En sonunda vazgeçtim, baktım bir şey çıkmıyor,
Şiir dediğim şeyler, şiir gibi kokmuyor.
Şair geçinmek için ERBABİ’lik sökmüyor
Ben şiir yazamadım, seni görene kadar.

30 / 10 / 2006 – KAYSERİ

Fatih Sultan Mehmet Han öyle han ki;
Hem cesur, kahraman, hem de çok zeki.
“İnşallah Resul’ün müjdesindeki,
O güzel komutan olurum” dedi.

Hesabını yaptı inceee inceden,
Ders aldı Gürani, Hüsrev Hoca’dan.
Akşemseddin, daha daha niceden,
“Manevi yardımı bulurum” dedi.

Bir gece gördüğü kutsal rüyadan,
İrkildi ansızın, çıktı hülyadan.
“Ya İstanbul beni alır dünyadan,
Ya ben İstanbul’u alırım” dedi.

“Haçlı çabalasın, Haçlı didinsin,
İster tüm dünyadan yardım edinsin.
Yeterki karşımda haddini bilsin,
Ejderha topunu salarım” dedi.

Eğer ki dilerse Ulu Yaradan,
Köhne Bizans artık kalkar aradan.
Gemiler yüzdürüp dağdan, karadan,
“Bir günde Haliç’e gelirim” dedi.

Yiğit Ulubatlı çıktı surlara,
Yer, gök gıpta eder böyle erlere,
“Sakın ha düşmesin hilal yerlere,
Gerekirse bin kez ölürüm” dedi.

Ve o kutlu günde sökerken şafak,
Bizans surlarına dikildi bayrak.
At üstünde, dimdik şehre bakarak,
“Burada ebediyen kalırım” dedi.

“ERBABİ tarihe işlesin bunu;
1453, Mayısın sonu,
Mevsimlerden bahar, bir Cuma günü,
Çağdan çağa selam salarım” dedi.

OZAN ERBABİ – 29 Mayıs 2005 / KAYSERİ

ABD’nin Irak’ı işgalinden bu yana,
Bilinçli bir katliam yapıldı Türk olana.
Gözü dönmüş vampirin, hâlâ doymuyor kana,
Bu ne zaman duracak? endişe var her Türk’te,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Güya Irak halkına demokrasi getirdi,
İnsan hakkı adına insanlığı bitirdi.
Talebâni, Barzâni baş köşeye oturdu,
Artık çakal kanunu Irak’ta yürürlükte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Ermeni masalını diline dolayanlar!
Adları Avrupalı, medenidir ya onlar(!)
İşte size soykırım, bir bir kırıldı canlar,
Nüfusta kazıdılar, ad kalmadı kütükte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Tüm bunlar yapılırken Türkiye “gık” demedi,
“Ne işin var Kerkük’te? oradan çık” demedi.
Her şeyi bilen medya, bunda bir halt yemedi,
Bu işte susanların boynu ağır bir yükte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

ABD’li dostları bağrımıza bastırdık,
“Kahrolası PKK” diyenleri susturduk.
Nihayet teröristin bayrağını astırdık,
Apo’nun paçavrası dalgalanırken gökte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

“Gerekirse Irak’a gireriz” le iş olmaz,
Bak işte gerekiyor, böyükler neden bilmez?
Hâlâ neyi bekleriz? günlerdir aklım almaz,
Ayağa bir kalkarsak, boğarız bir tükrükte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Aklımın almadığı bir mesele daha var;
Felluce’deki ölen Arap’a ağlayanlar!
Din kardeşi değil mi yoksa Türkmen olanlar?
Hem Müslüman, hemide soyunla aynı kökte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Nerdesin solcu kardeş? soruna sen de eğil,
Yalnız bura Kamboçya, Vietnam falan değil.
Gâvura beste yapma, biraz geçmişini bil,
Türkmen’in hakkı yok mu bir damla özgürlükte?
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Türk deyince yirmi dört boy milletin hepsi bir,
Üçyüz milyon nüfusun dini de, dili de bir.
Kerkük, Musul, Nahçivan; hepsi de Türkiye’dir.
Kürt, Laz, Çerkez, Avşar’la, Türkmen’de bir Yörük’te,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Yandı yine, kavruldu ERBABİ’nin yüreği,
Elinde fırsat olsa yakın eder Irağı.
Top, tüfek bulamazsa; kapar kazma, küreği,
Vahşete sessiz kalmak olur mu hiç Türklükte?
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

05.08.2005
OZAN ERBABİ – KAYSERİ

Türkiye’min güzelliği dururken,
Başka şeye aşık olamıyorum.
Kalbim onun için her an vururken,
Diğer aşklara söz bulamıyorum

Allaha çok şükür, nimetleri çok,
Yemek isteyene neler neler yok.
Bunların hepsine benim karnım tok,
Hiçbir şeyden lezzet alamıyorum.

İnsanlar hayatı sonsuz sanarlar,
Altına, paraya çabuk kanarlar,
Sonunda gerçeği görüp yanarlar,
Ben bunlara fırsat bulamıyorum.

Eli kolu bağlı günler geçerken,
Yılanlar durmadan zehir saçarken,
Terörist askeri vurup kaçarken,
Nasıl güleyim ben? gülemiyorum.

Acaba belime silah mı taksam?
Eşkiya peşinden dağa mı çıksam?
Türkün katıline kurşun mu sıksam?
Başka bir çıkar yol bulamıyorum

Damarlarımdaki kandan dolayı.
Mensubu olduğum dinden dolayı,
Ülkücü olduğum günden dolayı,
Normal insan gibi olamıyorum.

Keşke bugünleri görmese idim,
Görüp de çileye girmese idim.
Basımı taşlara vurmasa idim.
Ölmek istesem de ölemiyorum.

Kimsenin başka şey, gözü görmesin,
Başka ülkelere kafa yormasın,
Gelip kimse bana akıl vermesin,
Batının emrine gelemiyorum.

Dünyadakı Türkler tekrar BİRLEŞSİN,
Turan gönüllere tekrar yerleşsin,
ERBABİ’nin sesi tekrar gürleşsin,
Başka hayallere dalamıyorum.

08.01.1997
OZAN ERBABİ – KAYSERİ

Atalar konuşmaz bir lafı boşa,
Kimseye ham kelâm etme demişler.
Burnunu uzatma başlamış işe,
Pişmiş aşa suyu katma demişler.

Aşını bulamaz işi olmayan,
Arısı kalmazsa bal vermez kovan.
Ucuz et yahnisi olurmuş yavan,
Bedava sirkeden tatma demişler.

Meyvesini yersin, görürsen bağı,
Tedbirli olanlar aşarmış dağı.
Yorganına göre uzat ayağı,
Ölçüsüz bir adım atma demişler.

Zamansız açan gül solar da gider,
Ne ederse insan kendine eder.
Acele davranan başıyla öder,
Vaktinden evvelâ ötme demişler.

Dengin olmayanla sakın yarışma,
Üstüne düşmeyen şeye karışma.
Büyük lokma ye de, büyük konuşma,
Sonra tükrüğünü yutma demişler.

Garibin gözünden eksilmez yaşı,
Tırnağın var ise, başını kaşı.
Kör ile yatanlar kalkarmış şaşı,
Kargayı kılavuz tutma demişler.

Dost dediğin acı söyler sözünü,
Kara günde belli eder yüzünü.
Beslersin kargayı, oyar gözünü,
Nâmerdin bağında yatma demişler.

Onlar nasihatı verir alana,
Bin bilsen de danış, son bir bilene.
Verilmeli iş ERBABI olana,
Acemiyle yola gitme demişler.

24 / 05 / 2006
KAYSERİ

Ne zaman bayrağına baksam tüm ülkelerin,
Gözüme en güzeli bizimkisi geliyor.
Ayı ve yıldızını nazlıııı nazlı duruşu,
Aklımı baştan alıp, taaa sînemi deliyor.

Gerekirse kanımı, canımı ona versem,
“Daha güzeli var mı?” diye dünyaya sorsam.
Ne zaman ki bayrağı ben bir yerlerde görsem,
Kalbim heyecanlanıp, içim bir hooş oluyor.

Aşk ateşi Kerem’i yakıp dağlamıştı ya,
Mecnun Leyla’sı için kırk yıl ağlamıştı ya,
Daha önce Akif’de bunu söylemişti ya,
Bir hilâlin uğruna ne güneşler soluyor.

Bayrak dindir, devlettir; bayrak namustur, ardır,
Ben ona sevdalıyım, o bana nazlı yardır.
Ekmek, Kuran ve Ezan gibi o da kutsaldır,
Bu yüzden uğrunda hep binlerce genç ölüyor.

Bayrağıma saldırıp yere atacak kadar,
Vatanı Ermeni’ye, Rus’a satacak kadar,
Eceline susamış, bize çatacak kadar,
Haindeki cesaret nerelerden geliyor?

İndirmek haddine mi? gökyüzünde oluşmuş,
Ecdâdımın döktüğü al kan ile buluşmuş.
Bu bayrağa yıllarca Türk milleti alışmış,
Demek ki o gücünü Yücelerden alıyor.

Şereftir ülkücüye, onun uğrunda ölmek,
Ölürken, bayrağını dalgalanırken görmek.
Hepimizin ülküsü, böyle şerefe ermek,
Bak, ERBABİ ölürken onun için gülüyor.

11.07.1997

Dinle hele biraz Türkiyem beni,
Acaba neyine sevdalanmışım!
Ayırmadan asla hiçbir gün seni,
Kötüne, iyine sevdalanmışım.

İnsanın aklını başından alan,
Yediği ekmekten, aşından alan,
Dostu, sevgilisi, eşinden alan,
Sihrine, büyüne sevdalanmışım.

Damlaya damlaya kocaaa göl olmuş,
Evler cıvıııl cıvıl ses ile dolmuş,
Nerdeyse yetmiş milyonu bulmuş,
Nüfus ve sayına sevdalanmışım.

Kalplerden gam, keder izi silinen,
Mutlulukla, neşe ile gülünen.
Eğlenmeye bir araya gelinen,
Düğün ve toyuna sevdalanmışım.

Karanlık gecene, ak gündüzüne,
Sarı sıcağına, sert ayazına,
İlkbahar, sonbahar, kış ve yazına,
Haftana, ayına sevdalanmışım.

Türk’ün Son Başbuğu Alparslan’ına,
Fatih’e, Yavuz’a, Süleyman’ına,
Atatürk isimli kahramanına,
Mazine, soyuna sevdalanmışım.

Hangi millette var bu soy, bu mazi?
Vurduğu mühürün duruyor izi.
Devleti ilk kuran Han Osman Gazi,
Okuna yayına sevdalanmışım.

Trabzon’un hamsisine, ağına,
Tekir yaylasına, Gesi bağına,
Adana’dan başlar, Zonguldağına,
Obana, köyüne sevdalanmışım.

Çanakkale – İskenderun arası,
Cenneti andırır sanki orası.
Ap ayrı güzeldir metrekaresi,
Deniz ve kıyına sevdalanmışım.

Yozgat Çamlığına, Burdur Gölüne,
İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli’ne,
İsparta’nın pempe pembe gülüne,
Samsun’un koyuna sevdalanmışım.

Maraş’ın biberi, Çamaltı tuzu,
Bursa şeftalisi, Antalya muzu,
Aydın’ın inciri, Dicle karpuzu,
Rize’nin çayına sevdalanmışım.

Kızılırmak nazlııı nazlı akıyor,
Menderesler birbirine bakıyor.
Bak yine Sakarya’m şaha kalkıyor,
Fırat’ın suyuna sevdalanmışım.

Torosların başı hep dumanlı olur,
Erciyes’in karı ne zaman erir?
Nemrut’tan bakanlar Süphan’ı görür,
Ağrı’nın boyuna sevdalanmışım.

Ben seni anlatan söz nasıl bulam?
Edirne’den Muğla, Iğdır’a selam.
Baştaaan sona teeeek tek velhâsıl kelam,
Bütün heeeer şeyine sevdalanmışım.

Bu aşk ERBABİ’nin girer düşüne,
KAYSERİ iline, PINARBAŞI’na,
PAZARÖREN toprağına, taşına,
Ve ESENKÖY’üne sevdalanmışım.

25.05.1997
OZAN ERBABİ – KAYSERİ

Evet ben Avşar’ım, Avşarlığımla,
Her zaman bir gurur duydum gardaşım.
Millet kutsalının içinde onu,
En yüce bir yere koydum gardaşım.

Avşar Türk demektir, hem de öz be öz,
Soyuma, sopuma söyletmem kem söz.
Eğer milletime yan baksa bir göz,
Bilesin o gözü oydum gardaşım.

Her zaman devletin yanında yerim,
Onunla yükselir benim değerim.
Alçaklık yapanlar bulurken pirim,
Birlik beraberlik yaydım gardaşım.

Düşman ayağıma serse de halı,
Kesemem elimle, bindiğim dalı.
Yemedim önüme konulan yalı,
Vatan ekmeğiyle doydum gardaşım.

O vatan ki, şehit dolu dört yanı,
Halâ ıslak durur dedemin kanı.
Bayrağı, Ezanı, bir de Kur’anı,
Canımdan hep aziz saydım gardaşım.

Yolsuzluk, hırsızlık, hepsine haşa,
Asla bulaşmadım haram bir işe.
Kimi bir hortumla dönerken köşe,
Ne banka, ne devlet soydum gardaşım.

ERBABİ dedi ki sözün özünde;
Hepimiz damlayız Türk denizinde.
Gidilecek tek iz şu yeryüzünde,
Allah Resulüne uydum gardaşım.

23/01/2006 – KAYSERİ

Sanat Allah için yapılır bizde,
Yiğitlik kokar hep çalınan sazda.
Hem en iyileri, hem de en gözde,
Hepsi de küfüre çekilen surdur,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

“Başkoymuş” O “Türkiyemin yoluna”,
Sevdalanmış ülkü denen gülüne.
YILDIZDOĞAN sazı almış eline,
MUSTAFA “ufuktan doğan” bir nurdur,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

“Allaha adanmış koç” olan yiğit,
Söylediği her söz suç olan yiğit,
Sonunda başlara taç olan yiğit,
“Sevgi militanı” AHMET YILMAZ’dır,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

Zalimlerin başına hep dert oldu,
Mazlumlara, yaslanacak sırt oldu.
“Adam gibi” sevdi, “Yalnız kurt” oldu
AHMET ŞAFAK dersen yüreği kordur,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

O en kutlu olan sevdayı seçti,
Sanatta Fatihçe çığırlar açtı,
“Mehmedim” diyerek tarihe geçti,
OSMAN ÖZTUNÇ gönüllerde bir yardır,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

“Karadeniz gibi” dalgalıdır O,
“Güçlü Türkiye’ye” sevdalıdır O,
Sanat gülümüzün en alıdır O,
ARİF NAZIM “mavi bir ihtilal” dir,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

O ülkü yolunun bir Alpereni,
Böyle gençler milletimin yarını.
Kafkasyalı Şeyh Şamilin torunu,
ALPEREN im adı gibi tam erdir,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

“Canını Türklüğe her an adayan”,
“Başbağlar’a” gece gündüz ağlayan,
“Dağlara, dağlara..” türkü söyleyen,
KAYA KUZUCU ya dünyalar dardır,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

Büyüklerden oda bayrağı aldı,
Küfür kalesine aniden daldı.
“Merhaba Ülküdaş” diyerek geldi,
OZAN ALİ ile gönlümüz birdir,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

Türk’çe sevdalanan,Türk’çe söyleyen,
Türk gibi sevinen, Türkçe ağlayan,
“Firari sevda” ya gönül bağlayan,
ALİ KINIK varya, bizim aslandır,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

Dünya batsa, bağlıdır O özüne,
Söz verirse, güvenilir sözüne,
“Vatan” yazmış çok sevdiği sazına,
KARA OZAN yiğitlere serdardır,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

Dinleyenler Onu kurtulur dertten,
“Suna boylu” suna bağlıdır kalpten.
“Allah razı olsun” O yiğit Alpten,
AŞIK SEFAİ’nin sesi hep gürdür,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

Kimse yokken kelle koltuğa koyan,
Adana’dan bize haberler salan,
“Bozkurtuma çatma” diye bağıran,
VAHAP KOCAMAN ın yeri baştadır,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

Yıllar sonra suskunluğunu bozdu,
“Can veren canlara” bir destan yazdı.
Vatan hanini sazıyla ezdi,
Yoklamada OZAN NİHAT burdadır,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

Sürgün oldu vatanından yurdundan,
Bilmeyen anlamaz Onun derdinden.
“Ölmez bir dava” nın gitti ardından,
OZAN ARİF her an üstattır, pirdir,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.

Gittiği yol, yolların en doğrusu,
Birlik beraberlik Onun çağrısı.
Yirminci asırın Dadaloğlu’su,
AŞIK ZİYA’m, ERBABİ gibi Avşardır,
Bizde de goç gibi sanatçı vardır.


–Sazını vatan için çalan,
Sözünü vatan için söyleyen,
Tüm sanatçılarımıza saygılarla–


26.04.2005

Yalnızım, dünyanın karanlığında,
Kendimle baş başa kaldım bu gece.
Taa ki sabah vakti yaklaştığında,
Tatlı bir rüyaya daldım bu gece:

Sislerin içinde eşsiz Tanrıdağ,
Doruğunda dokuz tuğlu bir otağ.
Ruhumu, çekerken o muhteşem ağ,
Oğuz’un yanında buldum bu gece.

Meşveret başladı, kuruldu divan,
Üç Han, yedi Beğ, ve de kırk İlhan.
Buyruldu: “Batıya gitsin Alparslan”
Uçup Malazgirt’e geldim bu gece.

Cennetten bir parça şol Anadolu,
Gazi, Bahadır, Alp-erenler yolu.
Rumeli’ne geçti Kutalmışoğlu,
Bizanslı’ya korku saldım bu gece.

Kılıçarslan ile çıktım sefere,
Karşımızda altıyüzbin kefere.
Ulaşırken adım adım zafere,
Haçlılara kalkan oldum bu gece.

Tesbihe başladım Yüce Allaha,
Cezbeyle bakarken Yesevi Şah’a,
Hacı Bektaş çekti beni semaha,
Yunus’la halvete daldım bu gece.

Han eyledik Osman denen yiğidi,
Çınar yaptık o küçücük Söğüt’ü.
Edebalı verdi kutlu öğüdü,
Sakladığı sırrı bildim bu gece.

Benliğimi bu sırlara bağladım,
Hak aşkıyla yüreğimi dağladım.
Fuzuli’yle çile çekip ağladım,
Nasrettin Hoca’yla güldüm bu gece.

Resul’ün müjdesi her an aklımda,
İstanbul sevdası damarlarımda.
Fatih ile Akşemseddin yanımda,
Bizans surlarını deldim bu gece.

Viyana’da, Zigetvar’da yoruldum,
O nazlı Tuna’da yunup duruldum.
Mehmetçik’le Sakarya’da vuruldum,
Şehitlik beratı aldım bu gece.

Nihayet uyandım artık düşümden,
Uyandım ki, kan – ter içinde beden.
Rabbim hayreylesin, korusun şerden,
Ben başka ERBABİ oldum bu gece.

31.07.2001

Boşa sevmemişim meğer ben onu,
Bu yaslı milleti güldürdü Cimbom.
Elbette zaferdir gayretin sonu,
Gücünü dünyaya bildirdi Cimbom.

Spordan anlamam, amma ben Türk’üm,
Futbolda dünyadan yok artık farkım.
Elimde bayraklar, dilimde türküm,
Herkesi sokağa doldurdu Cimbom.

Yola çıkar iken etti ilanı,
H. Berlin’in suya düştü planı.
Nice destan yazmış kocaaa Milan’ı,
Tarih kitabından sildirdi Cimbom.

Daha sonra sıra geldi Dortmund’a,
Hem burda, hem orda yendi onu da.
Boyun eğdi Mallarko’yla Bologna,
Bütün Avrupa’yı yıldırdı Cimbom.

İngiliz’in Leeds’iyle karşılaştı,
Hem sahada, hem masada savaştı.
Derken artık yarı finali aştı,
Türk’e rahat nefes aldırdı Cimbom.

Sekize kıvırdı İngilizleri,
Vurunca devirdi İngilizleri,
Kuzuya çevirdi İngilizleri,
Sanki aslan gibi saldırdı Cimbom.

İnsan dostluk için çıkar sahaya,
Ne gerek var silah, bıçak, sopaya?
Türk’le dalga geçen tüm Avrupa’ya,
Sonunda haddini bildirdi Cimbom.

Baştan sona üstündü Arsenal’a,
Gerçek mi, şaka mı? Şoktayım halâ.
17 Mayısta, 1 e 10 kala,
Kupayı havaya kaldırdı Cimbom.

Bu zaferle bütün ülkem övünsün,
Düşmanları kahırından dövünsün.
ERBABİ sevinmesin, kimler sevinsin?
Şükür namazını kıldırdı Cimbom.

18.05.2000

Gelsinler aramıza,
Yaranlara yer vardır.
El atıp yaramıza,
Saranlara yer vardır.

Her işini doğru yap,
Yiğitçe vurmalı kalp,
Bu Ocakta ancak Alp-
Erenlere yer vardır.

Alsın herkes yerini,
Temizlesin kirini,
Nefsinin defterini,
Dürenlere yer vardır.

Bu yola can atana,
Şehit olup yatana,
Ve göğsünü vatana,
Gerenlere yer vardır.

Unutmayan ceddini,
Aşıp düşman seddini,
Sonra ona haddini,
Soranlara yer vardır.

Yine söylüyorum yine;
“İbret al, bak da düne”
Saati öç gününe,
Kuranlara yer vardır.

“Bunlar anarşist” dendik,
Ama helal süt emdik,
Erciyes gibi dimdik,
Duranlara yer vardır.

Gidene güle güle,
Herkes yerini bile,
Kalıp bizle el ele,
Verenlere yer vardır.

Düşman yolu eğridir,
ERBABİ’nin doğrudur,
Bu ocağa ÇAĞRIDIR,
Girenlere yer vardır.

19.01.1997

Çeçenler, hey Çeçenler! Öz gardaşım Çeçenler,
Kutsal dâvâsı için dünyadan vaz geçenler,
Hep genç yaşta şehâdet şerbetini içenler,
Çeçenler’e saldırmak Rus’un zayıf yanıdır,
Onlar Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

Eğer Rus adam olsa, dünden ibret alırdı,
Şeyh Şamil’i hatırlar, doğru yolu bulurdu.
Grozni’ye saldırmaz, Moskova’da kalırdı,
Aptallık Rus halkının en belirgin sanıdır,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

Azmış yine pis Moskof, bak gözleri kararmış,
Meğer o şerefsize, ders verenler yararmış.
Eceli gelen itler, dağda Bozkurt ararmış,
Düşmanların içinde Ruslar en yamanıdır,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

“İnsan hakkı, özgürlük” hiç düşürmez dilinden,
Amma yine de gider o bildiği yolundan.
Yıllardan beri Türkler neler çekti elinden,
Bu da gösteriyor ki: BİRLEŞME ZAMANIDIR,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

Önce Çeçen’i vurup, yurtlarından sürecek,
Ardından ilerleyip Türkiye’ye girecek.
Deli Petro mezarda muradına erecek!
Beş yüz yıldır yapılan hesaplar hep aynıdır,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

“Ayıdan post, Rus’tan dost olmaz” demiş atalar,
Bizdeki kelaynaklar atasından ne anlar? **
Bu sözü bilmemekten gelir bütün hatalar,
Türkiyeli Moskof’un yeri hep Rus yanıdır,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

Lenin’in, Stalin’in arkasından giderler,
Rusların terk ettiği kominizmi güderler.
Çeçen’i vurdu diye tebrik bile ederler,
Bizim koministlerin kanı Moskof kanıdır,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

Yüz ellibin bozkurta mağlup oldu alçak Rus,
Bak Allahın işine, yola geldi alçak Rus,
Neler geldi başına, bela buldu alçak Rus,
Artık devran değişti, tam öç alma ânıdır,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

Ülkücüler gönüllü çarpışıyor orada,
“Mücahidim” diyenler hani şimdi nerede?
Türkiye’ye de düşen bir görev var burada;
Korkma artık Ankara, bu gün hesap günüdür,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

ABD Somali’ye asker ister, verirsin,
İlgimiz olmasa da taa Kore’yi vurursun.
Bunlar öz kardeşimiz, niye hâlâ durursun?
Onlara yardım etmek Türkiye’nin şânıdır,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

Biz bir şey yapamadık, Baltacı Mehmet kalksın,
Ordu-yu hümayun’um tekrar sefere çıksın.
Çok aktı Çeçen kanı, biraz da Rus’un aksın,
Onlar bu ERBABİ’nin ciğeridir, canıdır,
Çeçen Kafkas dağının en yiğit insanıdır.

Adı “Türklük” olan bir ulu ağaç,
Ağaçta yapraktır, daldır çocuklar.
Hepsi de sevgiye, şefkate muhtaç,
Gönül pınarında seldir çocuklar.

Yüce Mevla bize etmiş armağan,
Değerini iyi bilmeli insan.
Analar, babalar, bizler bahçivan,
Menekşe, papatya, güldür çocuklar.

Sevgi ile büyür, sevgiyle doyar,
Seveni kalbinin içine koyar.
Her biri en azdan yirmi dört ayar,
Altındır, elmastır, puldur çocuklar.

Onlar şimdi birer küçüktür, ancak,
Her biri Mustafa Kemal olacak.
Bir gün bizden idareyi alacak,
Atiye yön veren eldir çocuklar.

Fatih, Yavuz, Kürşat, Yunus, Alparslan,
Hepsi de çocuktu onlar bir zaman.
Geçmişten bu güne doğru uzanan,
Gönülden gönüle yoldur çocuklar.

Sokaklarda oyun,, uykuda rüya,
Beşiklerde ninni, kundakta oya,
Dilimizde türkü, resimde boya,
Aşığın sazında teldir çocuklar.

Hayatı öğrenir öğretmeninden,
Hız alır Allah’ın “oku” emrinden.
Onlar okudukça kalkınır ülkem,
Türkçe’yi konuşan dildir çocuklar.

Dünyaya bedeldir onların biri,
ERBABİ’nin kalbindedir yerleri.
Anlatmaya yetmez kalem, defteri,
Sevgi peteğinde baldır çocuklar.

16.12.1998

Ertuğrul Gazi’yle beşyüz çadırdan,
Kocaaa bir devleti var eylemişiz.

Bize karşı durmak isteyenlerin,
Dünyayı başına dar eylemişiz.

Kılıcımız kında durmamış asla,
Nâmerdin işini zor eylemişiz.

Anadolu denen şol güzelliği,
Kendimize vatan, yar eylemişiz.

Bu cennet ülkeye göz dikenlerin,
Oyup gözlerini kör eylemişiz.

Büyüklükte rakip tanımayıp hiç,
Daima zirvede yer eylemişiz.

Haksızlık görünce sessiz kalmayıp,
Haklının sesini gür eylemişiz.

Adâlet dağıtıp tüm insanlığa,
Zulmü kendimize âr eylemişiz.

Karşı çıkıp, nerde zulmeden varsa,
Pek çok milletleri hür eylemişiz.

Kutlu sevdâ mıza kafa tutanın,
Başını yer ile bir eylemişiz.

Türk’ün kuvvetini tanımayanın,
Bozkurt’u üstüne şer eylemişiz.

Düşmana kinimizi saklamayıp hiç,
Dosta sevgimizi sır eylemişiz.

Tapduk dergâhından girip içerü,
Yunus Emre’leri pîr eylemişiz.

Dinlerin içinde İSLAM’ı seçip,
Her iki cihanda kâr eylemişiz.

Allah indindeki bu en son dini,
Başlara hep taç ve nur eylemişiz.

Allah ve Resul’ün aşkıyla dolan,
ERBABİ’nin kalbini kor eylemişiz.

11.03.1997

Bazen haritaya bakar, dalarım,
İçim bir hoooş olur, sonra ağlarım.
Üç kıtayı teker teker sayarım,
“Bura bir zamanlar bizimdi” derim.

Ötüken yolunda gördüm Bozkurt’u,
Kutalmışoğlu’yla fethettim yurdu.
Hedefte İstanbul, Viyana vardı,
“Bunlar benim soyum, mazimdi” derim.

Haçlı, seferini başlattığı an,
Önüne set oldu mert Kılıçarslan.
Kanla yoğurulan bu aziz vatan,
“Tanrı’dan alnıma yazımdı” derim.

Sırrına ererken kutlu rüyanın,
Söğüt’te kurulan koca dünyanın,
Avrupa, Afrika, bütün Asya’ın,
“Üstünde çalınan sazımdı” derim.

Belgrat, Zigetvar elim – kolumdu,
Eğri’den Budin’e gezi yolumdu,
Kosova, Niğbolu gonca gülümdü,
“Bosna-Hersek iki gözümdü” derim.

Hotin’den Basra’ya, Tiflis’ten Şam’a,
Azak’tan Girit’e, Erdel, Amman’a,
Mühür vurduk baştan sona cihana,
“Halâ orda duran izimdi” derim.

Nerde varsa başı darlığa düşen,
Biz idik, onlara yardıma koşan.
Bütün mü’minlerin neşesi neşem,
“Dertleri kalbimde sızımdı” derim.

Uyuma milletim, kalk artık, uyan,
Gelsin ERBABİ’nin sesini duyan,
Yüce milletimin hedefi: TURAN,
“Başbuğ’a verdiğim sözümdü” derim

03.12.1997

Adın ana gibi; sıcak mı sıcak,
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.
Âdetâ cennetten bir kuytu bucak,
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

Evet, sen anasın; bizler evlâdın,
Yetmiş milyon Türk’ü sardı kanadın.
Bizimle sevindin, bizle ağladın,
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

Karadeniz, Ege, Trakya, Doğu,
Sensin bu milletin tüm varı yoğu.
Lâkin kıymetini bilmedi çoğu,
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

Kimi içten vurdu, kimi uzaktan,
Kurtulan üşüştü ipten kazıktan,
Çok çektin bir yığın kanı bozuktan,
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

Herkese dağıttın su, ekmeğini,
Yine de var imiş sevmeyen seni!
Nasıl barındırdın bunca haini?
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

Alelâde toprak gibi görüldün,
Satlık diye ihaleye verildin.
Asla eğilmedin, amma kırıldın,
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

Oysa böyle miydi mazin, geçmişin?
Baharın serindi, sıcaktı kışın.
Özgürlük sınırsız, adâlet peşin…
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

Zulümden kaçanlar sana gelirdi,
Hemen çözülürdü mazlumun derdi.
Dünya, üzerinden yönetilirdi,
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

ERBABİ, içimden diyor ki bir ses:
“Bir gün olacaksın TURAN’a merkez.”
O zaman haddini bilecek herkes,
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

01/11/2005 – KAYSERİ

Alev alev yandı bütün sobalar,
Yine de ısıtmaz hücre odamı.
Hafızam unutmak için çabalar,
Cami bahçesinde yatan adamı.

Dayanamaz oldu, zonkladı beynim,
Benimle tutuştum ben bir kavgaya.
Lavlarla kaplandı sanki yüreğim,
Döndü tüm bedenim bir yanardağa.

Bıraktım kendimi buğulu camdan,
Çekip aldı beni yedi renk ışık.
Sağımı, solumu sardı her yandan,
Dolandı boynuma siyah sarmaşık.

Uykunun gözüme küskün olduğu,
Bir gece nihayet tükendi daha.
Uyumak, uyanmak… tüm hayat bu mu?
Belki de çıkmamak öbür sabaha!

Saniye saniye artan saplantı,
Gölgeler oynarken karşı duvarda.
Yokluktan varlığa giden uzantı,
Buldum cevabını ıssız mezarda.

18.12.1998

Batı ülkelerine yaranabilmek için,
Gencecik fidanıma, nasıl kıyıp kestiniz?
Son sözü şöyle: “Şirin görünebilmek için”
Kaymakam Kemal Bey’i utanmadan astınız

Böyle yiğit insanlar, dünyaya zor gelir be,
Hem de Ermeni için, insana ar gelir be.
Yaptığınız bu işten, kaç kuruş kâr gelir be?
Millet hesap sorunca, nedense hep sustunuz!

Suçu güya Askerleri Ermeni’ye saldırtmak,
Kanı bozuk üç-beş vatan hainini öldürtmek,
Yozgat’taki pisliği ortaklıktan kaldırtmak,
Size neki, yoksa sizin Ermeni mi dostunuz?

Şimdi o Ermeniler, bak, vatanı bölüyor
Çoluk, çocuk, ihtiyar, her geçen gün ölüyor,
Hemi de yaptıkları, yanına kâr kalıyor,
Ermeni’nin gözünde para etmez postunuz

Vatanını çok seven biridir o Kemal Bey,
Bu milletin gözünün nurudur o Kemal Bey,
Öldüremediniz ki, diridir o Kemal Bey,
Yoksa sizin acaba, millete mi kastınız?

Taklidin başlangıcı o güne dayanıyor,
Bu yüzden Güneydoğu hap kana boyanıyor.
Bu kadar kulluk yeter, milletim uyanıyor,
ERBABİ söyleyince, neden ona küstünüz?

13.01.1997

ABD’nin Irak’ı işgalinden bu yana,
Bilinçli bir katliam yapıldı Türk olana.
Gözü dönmüş vampirin, hâlâ doymuyor kana,
Bu ne zaman duracak? endişe var her Türk’te,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Güya Irak halkına demokrasi getirdi,
İnsan hakkı adına insanlığı bitirdi.
Talebâni, Barzâni baş köşeye oturdu,
Artık çakal kanunu Irak’ta yürürlükte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Ermeni masalını diline dolayanlar!
Adları Avrupalı, medenidir ya onlar(!)
İşte size soykırım, bir bir kırıldı canlar,
Nüfusta kazıdılar, ad kalmadı kütükte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Tüm bunlar yapılırken Türkiye “gık” demedi,
“Ne işin var Kerkük’te? oradan çık” demedi.
Her şeyi bilen medya, bunda bir halt yemedi,
Bu işte susanların boynu ağır bir yükte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

ABD’li dostları bağrımıza bastırdık,
“Kahrolası PKK” diyenleri susturduk.
Nihayet teröristin bayrağını astırdık,
Apo’nun paçavrası dalgalanırken gökte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

“Gerekirse Irak’a gireriz” le iş olmaz,
Bak işte gerekiyor, böyükler neden bilmez?
Hâlâ neyi bekleriz? günlerdir aklım almaz,
Ayağa bir kalkarsak, boğarız bir tükrükte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Aklımın almadığı bir mesele daha var;
Felluce’deki ölen Arap’a ağlayanlar!
Din kardeşi değil mi yoksa Türkmen olanlar?
Hem Müslüman, hemide soyunla aynı kökte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Nerdesin solcu kardeş? soruna sen de eğil,
Yalnız bura Kamboçya, Vietnam falan değil.
Gâvura beste yapma, biraz geçmişini bil,
Türkmen’in hakkı yok mu bir damla özgürlükte?
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Türk deyince yirmi dört boy milletin hepsi bir,
Üçyüz milyon nüfusun dini de, dili de bir.
Kerkük, Musul, Nahçivan; hepsi de Türkiye’dir.
Kürt, Laz, Çerkez, Avşar’la, Türkmen de bir Yörük te,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

Yandı yine, kavruldu ERBABİ’nin yüreği,
Elinde fırsat olsa yakın eder Irağı.
Top, tüfek bulamazsa; kapar kazma, küreği,
Vahşete sessiz kalmak olmaz ülkücülükte!
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

05.08.2005

Örnek al tüm hayatın boyunca ecdadını,
Çünkü onlar, hatalı bir adım atmadılar.
Yaydılar yedi iklim cihana TÜRK adını,
Güneş gibi doğdular, bir daha batmadılar.

Buğra Han’ın duyduğu gün, bildiler İslamı,
Gidilecek tek doğru yön bildiler İslamı,
Hak katında en üstün din bildiler İslamı,
Kur’an olan odada ayak uzatmadılar.

Dolaştılar dünayyı kışta, çamurda, karda,
Bu yaz Edirne’deyse, öbür güz Zigetvar’da.
Ömürleri geçti hep at üstünde, çadırda,
Saraylar yaptırdılar, sarayda yatmadılar.

İnsan ayırmadılar deri rengine göre,
Sağ elle yardım edip, demediler sol ele.
Hükmettiler cihana, sonsuz adâlet ile,
Zalime boyun eğip, güçsüze çatmadılar.

Saygı gösterilirdi bin bir çeşit görüşe,
Yaptıkları her savaş sebep oldu barışa.
Girdiler kıyasıya şehitlikte yarışa,
Kanla alınan yurdu parayla satmadılar.

Küfrü yakıp kavuran sönmez bir alevdiler,
Düşmanın karşısında yüceydiler, devdiler.
Allah ve Resûlünü sevenleri sevdiler,
Kendi sevenlerini bir gün aldatmadılar.

Dünyadan sahte cennet bağışlasalar bile,
Onları gâyesinden döndüremez, nafile.
Girdikleri sınavdan çıkıp yüz akı ile,
Geçici nimetlere hiç tamah etmediler.

Köle, esir, azınlık, hor bakmadan birine,
Çare aradılar hep dertlinin dertlerine.
Kendi hüzünlerini gömdüler kalplerine,
ERBABİ gibi asla, asla anlatmadılar.

08.12.1999

Kan ile bezenen vatan bağına,
Baykuşlar, kargalar kondu be Mehmet.
Kurşun diye sıktıkları bağrına,
Aslında nefretti, kindi be Mehmet.

Aldırmadan yağmur, çamur, ayaza,
Şehit olmak için eyledin gaza.
Uhut’ta ciğeri sökülen Hazma,
Herhalde sizleri anda be Mehmet.

Göçtünüz, ermeden muradınıza,
Türk olan imrenir hayatınıza.
Artık sembol oldu, bak adınıza,
Bu yüzden “Mehmetçik” dendi be Mehmet.

Sen ilk değilsin ki, son da olmazsın,
Daima dirisin, asla ölmezsin.
Vatanın uğrunda, belki bilmezsin,
Kimlerin ocağı söndü be Mehmet.

Tabutun üstüne atılan bayrak,
Altında huzurla yatılan bayrak,
Kur’an la birlikte tutulan bayrak,
Başkent te yerlere indi be Mehmet.

Bu millet isterse dağları deler,
Vatanı uğrunda deliye döner.
Bizi yok etmeye uzanan eller,
Acaba aptal mı sandı be Mehmet?!

Şehit anasının başı dik olur,
Amma gözlerinin yaşı çok olur.
Şehidi olmayan millet yok olur,
Omzuna ağır yük bindi be Mehmet.

Gökteki melekler senin yasında,
Dağ, taş inler iken tekbir sesinde,
Gördüğü her şehit cenazesinde,
ERBABİ’nin yüreği yandı be Mehmet.

11.06.1997

Soydaşlarım öldürülür
Ben nasıl mutlu olurum?
Karabağ’ımdan sürülür,
Ben nasıl mutlu olurum?

Ermeniler yine azdı,
Azeri’ye mezar kazdı.
Bala’mı gurşuna dizdi,
Ben nasıl mutlu olurum?

Azeriler bizi sesler,
Bakın, bizden yardım ister.
Türkiyem gücünü göster,
Ben nasıl mutlu olurum?

Türk milleti güçlü ama,
Gelmiyor hiç baştan çaba.
Sırtıma girmişken kama,
Ben nasıl mutlu olurum?

Azeri’ye yardım yoktu,
Ermeni’ye buğday çoktu.
Gözyaşım içime aktı…
Ben nasıl mutlu olurum?

Korkaklıktan cayamadık,
Başbuğ’uma uyamadık,
Bir uçağa kıyamadık!
Ben nasıl mutlu olurum?

Türk’e ölüm saçılırken,
Şehit kanı içilirken,
Irzlarına geçilirken,
Ben nasıl mutlu olurum?

Bari ülkücüye izin,
Verin, gidip bulsun çözüm.
Bağlı iken dilim, sözüm,
Ben nasıl mutlu olurum?

Başbuğ’dan ferman gelmeli,
Dertlere çare olmalı.
ERBABİ orda ölmel,
Ben nasıl mutlu olurum?

13.01.1997

Sordum ben hocama “Nedir bu Nevruz?
Ve neden biz onu hep kutluyoruz?”

Hocam bir “ah” çekti şöyle derinden,
Sonra da ayağa kalktı yerinden.

Dedi ki “Evladım, çok haklısınız,
Nevruz’u bilmemen bizim hatamız.

Yıllar yıllar önce bir millet varmış,
Ergenekon denen yerde yaşarmış.

Zamanla nüfusu arttıkça artmış,
Yeni bir yurt bulmak onlara şartmış.

Fakat Ergenekon çok çetin bir yer,
Aşılmaz dağlarla çevrilmiş her yer.

Dağlardan birinin altı demirle,
Kaplıymış Tanrı’dan gelen emirle.

Varmış içlerinde bir bilge kişi,
Madeni eritmek onun ilk işi.

Eriyip yok olmuş o koskoca dağ,
Göç için toplanmış çadır ve otağ.

Önlerine düşmüş boz yeleli kurt,
Çıkmışlar bulmaya yepyeni bir yurt.

Günlerce yolculuk böyle sürerken,
Bakmışlar karşıda nazlı ÖTÜKEN.

Anadolu kadar güzel bir yermiş,
Görünce insanı hayran edermiş.

Herkes karar verip orda durmuşlar,
Artık yepyeni bir vatan kurmuşlar.

Tanrı bu milleti övüp yüceltmiş.
Adına yenilmez Büyük TÜRK etmiş.

O gündür bu gündür her yıl dönümde,
Bayramlar yapılır Nevruz gününde.

Özgürlüğün diğer adıdır Nevruz,
Baharın o eşsiz tadıdır Nevruz.

Dağlar kadar büyük ateş yakılır,
Sonra etrafında halay çekilir.

Toplanır her ilden İlhanlar, Beyler,
Örsün üzerinde demir döverler.

İnsanın insana sevgisi artar,
Çiçek kokuları cana can katar.

Nevruz Edirne’nin, Nevruz Kars’ımın,
En eski bayramı Türk Dünyasının.”

22.03.2004

Fatih Sultan Mehmet Han öyle han ki;
Hem cesur, kahraman, hem de çok zeki.
“İnşallah Resul’ün müjdesindeki,
O güzel komutan! olurum” dedi.

Hesabını yaptı inceee inceden,
Ders aldı Gürani, Hüsrev Hoca’dan.
Akşemseddin, dahaaa daha niceden,
“Manevi yardımı bulurum” dedi.

Bir gece gördüğü kutsal rüyadan,
İrkildi ansızın, çıktı hülyadan.
“Ya İstanbul beni alır dünyadan,
Ya ben İstanbul’u alırım” dedi.

“Haçlı çabalasın, Haçlı didinsin,
İster tüm dünyadan yardım edinsin.
Yeterki karşımda haddini bilsin,
Ejderha topunu salarım” dedi.

Eğer ki dilerse Ulu Yaradan,
Köhne Bizans artık kalkar aradan.
Gemiler yüzdürüp dağdan, karadan,
“Bir günde Haliç’gelirim” dedi.

Yiğit Ulubatlı çıktı surlara,
Yer, gök gıpta eder böyle erlere,
“Sakın ha düşmesin hilal yerlere!,
Gerekirse bin kez ölürüm” dedi.

Ve o kutlu günde sökerken şafak,
Bizans surlarına dikildi bayrak.
At üstünde, dimdik şehre bakarak,
“Burda ebediyyen kalırım” dedi.

“ERBABİ tarihe işlesin bunu;
Bindörtyüzelliüç, Mayısın sonu,
Mevsimlerden bahar, bir Cuma günü,
Çağdan çağa selam salarım” dedi.

Çin’den ilim getiren,
Ekip, biçip, yetiren,
Cehaleti bitiren,
Meslektir öğretmenlik.

Kırk yıl köle olunan.
Sevgi ile dolunan,
VATAN için ölünen,
Meslektir öğretmenlik.

Eriyip, ışık veren.
Baharda hasat deren,
Çileye göğüs geren.
Meslektir öğretmenlik.

Yeni nesili kuran,
Teröre karşı duran,
Ölmez eserler veren,
Meslektir öğretmenlik.

İzi hiç silinmeyen,
Benzeri bulunmayan,
Kıymeti bilinmeyen,
Meslektir öğretmenlik.

Öfkeyi yatıştıran.
Meşale tutuşturan.
FATÎH’ler yetiştiren.
Meslektir öğretmenlik.

Yükseltmektir havali,
Sorulmuyor hiç halı.
Akşemseddın misali,
Meslektir öğretmenlik.

Yaraları saracak,
Gayesine erecek,
MÎLLÎ DEVLET kuracak,
Meslektir öğretmenlik.

Millete çağ aşıran,
Bir sel gibi taşıran,
ERBABİ’yi pişiren,
Meslektir öğretmenlik.

24.11.1996

Bizler gece sımsıcak yataklarda yatarken,
Birileri Doğu’da vatan için ölüyor.
Herkes kendi aklınca Özel Tim’e çatarken,
Bunun zararı bize, tüm millete oluyor.

Vatan için her insan kolayca can veremez,
Onlardan hiç birisi bu mevkiye eremez.
Amma Özel Time de çatmadan hiç duramaz,
Esas kini devlete, o kinini soluyor.

Bu Özel Tim çıkalı terör geriledi ya,
Hainlerin kalbini onlar yaraladı ya,
İşbirliği yapanı bir bir sıraladı ya,
Bela her an olduğu gibi bizi buluyor.

……..’dan ……..’a, tencereden kazana,
“Bozkurt selamı yaptı” diye kızan kızana.
Siz her haltı yaptınız, o selamdan size ne?
Bunlar çağdaş Lawrens’tir, dıştan emir alıyor.

Beylerin bir derdi de; Ülkücü ilerledi,
Doğu’da, bir çok yerde sesi tekrar gürledi.
Doğu’nun insanını toparladı, derledi,
Bunlar bence biraz da bundan kabız oluyor.

Son sözü ERBABİ’nin, o hain kansızlara,
Özel Timi karalamak fayda vermez sizlere.
Ucuz politikayla giremezsin gözlere,
Hem bizi, hem de sizi bütün ülke biliyor.

 21.01.1997

“Beni yiğit, beni güzel, beni insan kıldın.
Şimdi sıra bende;
Seni kutsal,seni aziz, seni vatan kılmak için,
Bağrına dönüyorum, al beni toprağım.”

««« Şehit Çeçen lider Aslan Meşedov’un aziz hatırasına »»»

Çeçenya’dan bir atlı çıkıp geldi rüyama;
“Bize ölüm saçıyor Rusların tankı” dedi.
“Çağırırım Ümmet-i Muhammed’i kıyama,
Kulaklar sağır mı ne? Bulmuyor yankı” dedi.

“İnnemel mü’minûne ıhvetün”* demiş Resul,
Ol saadet devrinde böyle mi idi usûl?
Çeçenya Rus toprağı olurken usuuul usul,
İstifini bozmuyor kimse inan ki” dedi.

“Üstümüze gelirken bunca sırtlan sürüsü,
İmdâdıma koşmadı gardaşlardan birisi.
Heleee hele Türkiyem; Osmanlı’nın vârisi,
Mazlumların yanında olurdun sen ki” dedi.

“Yardım falan istemem; asker, silah vermesin,
Çadır, ilaç, oyuncak, yiyecek göndermesin.
Yeter ki “Bu Rusya’nın iç işidir” demesin,
Ve beni görmesinler PKK dengi” dedi.

“Bizi terörist diye yazıyor bazıları,
Vatan savunmamıza kızıyor bazıları,
Sözleriyle gurşuna diziyor bazıları,
Bunlar Çeçen’den fazla Rus dostu sanki” dedi.

“Adamlar yurdumuzu elimizden alıyor,
Bütün dünya bu hali görmezlikten geliyor.
Saldırgan kim,mazlum kim? Bunu herkes biliyor,
Zulme rıza göstermek, öyle elim ki” dedi.

ERBABİ cevaplandırdı rüyada gardaşını;
“Hiçbir zaman bırakma Peygamberin peşini.
Yaradan’a güven sen, havale et işini,
Darda koymaz kulunu, O’na dayan ki dedi.

13.03.2005

Dinle hele biraz Türkiyem beni,
Acaba neyine sevdalanmışım!
Ayırmadan asla hiçbir gün seni,
Kötüne, iyine sevdalanmışım.

İnsanın aklını başından alan,
Yediği ekmekten, aşından alan,
Dostu, sevgilisi, eşinden alan,
Sihrine, büyüne sevdalanmışım.

Damlaya damlaya kocaaa göl olmuş,
Evler cıvıııl cıvıl ses ile dolmuş,
Nerdeyse yetmiş milyonu bulmuş,
Nüfus ve sayına sevdalanmışım.

Kalplerden gam, keder izi silinen,
Mutlulukla, neşe ile gülünen.
Eğlenmeye bir araya gelinen,
Düğün ve toyuna sevdalanmışım.

Karanlık gecene, ak gündüzüne,
Sarı sıcağına, sert ayazına,
İlkbahar, sonbahar, kış ve yazına,
Haftana, ayına sevdalanmışım.

Türk’ün Son Başbuğu Alparslan’ına,
Fatih’e, Yavuz’a, Süleyman’ına,
Atatürk isimli kahramanına,
Mazine, soyuna sevdalanmışım.

Hangi millette var bu soy, bu mazi?
Vurduğu mühürün duruyor izi.
Devleti ilk kuran Han Osman Gazi,
Okuna yayına sevdalanmışım.

Trabzon’un hamsisine, ağına,
Tekir Yaylasına, Gesi bağına,
Adana’dan başlar, Zonguldağına,
Obana, köyüne sevdalanmışım.

Çanakkale-İskenderun arası,
Cenneti andırır sanki orası.
Ap ayrı güzeldir metrekaresi,
Deniz ve kıyına sevdalanmışım.

Yozgat Çamlığına, Burdur Gölüne,
İstanbul, Tekirdağ, Kırklareli’ne,
İsparta’nın pempeee pembe gülüne,
Samsun’un koyuna sevdalanmışım.

Maraş’ın biberi, Çamaltı tuzu,
Bursa şeftalisi, Antalya muzu,
Aydın’ın inciri, Dicle karpuzu,
Rize’nin çayına sevdalanmışım.

Kızılırmak nazlııı nazlı akıyor,
Menderesler birbirine bakıyor.
Bak yine Sakarya’m şaha kalkıyor,
Fırat’ın suyuna sevdalanmışım.

Torosların başı hep dumanlı olur,
Erciyes’in karı ne zaman erir?
Nemrut’tan bakanlar Süphan’ı görür,
Ağrı’nın boyuna sevdalanmışım.

Ben seni anlatan söz nasıl bulam?
Edirne’den Muğla, Iğdır’a selam.
Baştaaan sona teeeek tek velhâsıl kelam,
Bütün heeeer şeyine sevdalanmışım.

Bu aşk ERBABİ’nin girer düşüne,
KAYSERİ iline, PINARBAŞI’na,
PAZARÖREN toprağına, taşına,
Ve ESENKÖY’üne sevdalanmışım.

25.05.1997

Şiir bir sihirdir, büyüdür bence,
Varlıktaki sırrı görmektir şiir.
Şiir; uyumamak gece boyunca,
Her müşküle kafa yormaktır şiir.

Şiir, şairine verdirir emek,
Şiir şairine yedirmez yemek.
Şiir, şairinin şerefi demek,
Sözüne bastığın parmaktır şiir.

Şiir, canlı iken sokar kabire,
Şiir, aman vermez yanlış tâbire.
Şiir bir yönüyle benzer cebire,
Hecelerle denklem kurmaktır şiir.

Şiir, sevgiliye mektup puludur,
Şiir, Edirne’den Kars’ın yoludur.
Şiir baştan başa Anadolu’dur,
Onda güzelliği dermektir şiir.

Şiir, Leyla sanmak cümle güzeli,
Şiir, Mecnun gibi olmak bir deli.
Şiir, Kerem ile kora düşeli,
Ferhat olup dağı yarmaktır şiir.

Şiir, Köroğlu’nu çekmek huyuna,
Şiir, ne düştüyse almak, payına.
Şiir, kafa tutmak Bolu Beyi’ne,
Çamlıbel’de hesap sormaktır şiir.

Şiir, taa Yemen’e ağıt ağlamak,
Şiir, Veysel ile türkü söylemek.
Şiir, Fatih’leri Avnî eylemek,
Çağdan çağa mühür vurmaktır şiir.

Şiir, Yavuz ile bükmek bileği,
Şiir, Fuzûli’yle çekmek çileyi.
Şiir, Akif ile bozmak hileyi,
Yayı hedefine germektir şiir.

Şiir, çölde bulmak bir damlacık su,
Şiir, Nedim ile lâle kokusu.
Şiir, unutmamak Koca Yunus’u,
Tapduk Dergâhı’na girmektir şiir.

Şiir, hicret etmek kutsal menzile,
Şiir Medine’de kavuşmak Gül’e.
Şiir Bilal olmak Ebu Cehil’e,
Uhut’ta vuslata ermektir şiir.

Şiir, misyonunu etmektir edâ,
Şiir, bırakmaktır ardında sedâ.
Şiir, ERBABİ’yle ederken vedâ,
Başı dimdik Hak’ka varmaktır şiir.

06/02/2006 – KAYSERİ

Bilmez isek geçmişi, ayakta duramayız,
Tarihe mühür vuran devletler kuramayız.

İyi dinlesin gençler, öğrensin geçmişini,
Öğrensin ki hep sağlam eylesin tüm işini:

Nuh’un oğlu Yafes’ten başlamıştır mazimiz,
Tüm dünyayı sarsardı söylenen her sözümüz.

Büyük hakan Teoman gösterdi kudretini,
Milattan daha önce kurdu Hun devletini.

Sınırları aşarak geçtik ta Avrupa’yı,
Dizleri titriyordu görünce Atilla’yı.

Bumin Kağan gayretle kurmuştu Göktürkler’i,
Tonyukuk, Bilge Kağan, Kültigin büyükleri.

Avrupa ortasına yerleştiler Avarlar,
Don, İdil, Kafkasya’ya uzanıyor Hazarlar.

Bugün Doğu Türkistan diye bilinen yere,
Uygurlar sahip oldu göğsünü gere gere.

Türk’le İslam adını bir araya getiren,
Saltuk Buğra Han idi ilk kez İslam’a giren.

Maverâünnehir’den Asya’nın güneyine,
Mahmut’un devletine isim koydular; Gazne.

Selçuk Bey Horasan’da imparatorluk kurdu,
Torunları Tuğrul ve Çağrı Bey sultan oldu.

Alparslan’ım sığmadı koskocaman Asya’ya,
Binyetmişbir yılında ders verdi Bizanslı’ya.

O gün bize açıldı Anadolu kapısı,
Artık kıyamete dek Türk’e ait tapusu.

Büyük vezir Nizamülmülk’ü miras bıraktı,
Melikşah’a düşense, mirası korumaktı.

İznik’i başkent yaptı büyük hakan Kutalmış,
“Anadolu fatihi” diye şöhret, ün salmış.

Yaptığı savaşlarla yazdı tarihe destan,
Haçlılara göğsünü gerdi o Kılıçarslan.

Beşyüz küsür çadırla gelmişti Kayı Boyu,
Kurdukları devletin merkezi Söğüt Köyü.

O atılan ilk tohum Söğüt’te filizlendi,
Alınan topraklarla genişleme hızlandı.

Ertuğrul Bey ölürken Osman Bey’i çağırdı,
Tarihlere geçecek verdi şöyle öğüdü:

“Oğlum, yaptıklarımız bir kuru kavga değil,
Cihangirlik taslama, Hakkın önünde eğil.

Hedefin hep İlây-ı kelîmetullah olsun,
Bu yolda yardımcın da Ulu Yaradan olsun”

Bu nasihat ardından içti ölüm şerbeti,
Mekanı cennet olsun, Mevlam etsin rahmeti.

Osman Bey’in gördüğü rüyası gerçek oldu,
Altıyüz yirmi sene süren bir devlet kurdu.

Orhan Gazi devrinde büyüdü koca çınar,
Yeniçeri ocağı kurdu Hüdavendigâr.

Ankara savaşında Yıldırım esir düştü,
Osmanlı’nın başına Timur çok işler açtı.

Bundan sonra girildi o fetret dönemine,
Taht kavgasıyla geçti tastamam onbir sene.

Ülkenin birliğini kurdu Çelebi Mehmet,
Velâkin bu uğurda çekti çok çile, zahmet.

Daha sonra yerine geçen ikinci Murat,
Varna ve Kosova’da Sırplar’a vurdu tokat.

Fatih ki tahta çıkan hanların yedincisi,
Ortaçağ’ı kapatan, Yeniçağ’ın öncüsü.

Dedi:”Bu İstanbul’u inşallah ben alırım,
Yada o beni alır, bu uğurda ölürüm.”

Ne mucizeler olur, ister ise Yaradan,
Gemileri yüzdürür sudan değil, karadan.

Bin dörtyüz elli üçte müjdeye nail oldu,
Yıkıldı köhne Bizans, İstanbul Türk’ün oldu.

Fethin sembolü olan Ayasofya açıldı,
Coşkuyla tüm müminler orada namaz kıldı.

Öldüğünde ardında bıraktı tam üç kıta,
Bu büyük miras ise kalmıştı Beyazıt’a,

Yavuz Sultan Selim Han aldı padişahlığı,
Çaldıran’da yerle bir oldu İran hanlığı.

Daha sonra Mekke ve Medine’yi fethetti,
Halife ünvânını fazlasıyla hak etti.

Hilal bir kere daha üstün gelmişti haça,
Muhteşem Süleyman’ım akın etti Mohaç’a.

Artık koca dünyaya iki padişah çoktu,
Osmanlı Devletinin eşi benzeri yoktu.

Sultan İkinci Selim yaptırdı Selimiye,
Adı tarihe geçti Kıbrıs fatihi diye.

Üçüncü Murat Han’ın saltanat döneminde,
İmparatorluk yine gücünün zirvesinde.

Üçüncü Mehmet Han’ın davası aynı dava,
Bu yüzden orduların hedefi ta Haçova.

Sultan Birinci Ahmet öndört yıl tahtta kaldı,
Estergon, Kanije’yi onun ordusu aldı.

Birinci Mustafa’nın saltanatı az sürdü,
O yıllarda ülkeyi hep isyanlar bürüdü.

Öndört yaşında idi Genç Osman geldiğinde,
Herkes gözyaşı döktü genç yaşta öldüğünde.

Dördüncü Murat Han’ın dönemi devr-i buhran,
Başına bela oldu anası Kösem Sultan.

Bütün bu kargaşalar yıldırmadı Murat’ı,
Revan’ı aldı, sonra “Şol Güzelce Bağdat”ı.

Sultan İbrahim Han’a kimisi deli dedi,
Gerçeği Allah bilir, belki de velî idi.

Yedi yaşında tahta çıktı Dördüncü Mehmet,
Viyana’yı bir kere daha kuşattı devlet.

İkinci Süleyman’ın dönemi üç yıl sürdü,
Adaşı Kanuni’nin türbesine gömüldü.

İkinci Ahmet Han’ın dönemi kötü geçti,
İç ve dış kargaşalar türlü belalar açtı.

İkinci Mustafa Han hainlere aldandı,
Karlofça anlaşması o yıllar imzalandı.

Katerina, Petro’yu taa Prut’ta kuşattı,
Üçüncü Ahmet Han’ın sadrazamı Baltacı.

Sultan Birinci Mahmut padişahlığa geldi,
Gelir gelmez İran’ın oyunları son buldu.

Üçüncü Osman Han’ın zamanı afet dolu,
İstanbul’da camiler, evler yanıp kül oldu.

Üçüncü Mustafa Han başlattı Rus seferi,
Sonra da gerçekleşti orda Hotin zaferi.

Birinci Abdulhamit çok zor günler yaşadı,
Osmanlı toprakları dağılmaya başladı.

Üçüncü Selim Han’ı Yeniçeri çok yordu,
O da Nizam-ı Cedid denen bir ordu kurdu.

Zorbalar ve dönmeler isyan yoluna gitti,
En sonunda Dördüncü Mustafa’yı katletti.

İç ve dış tüm düşmanlar parçalama derdinde,
İsyan ve savaş dolu Osmanlının yurdunda.

İkinci Mahmut Han’ın zamanı böyle sürdü,
Koca devlet yıkılma dönemlerine girdi.

Daha sonra padişah Abdülmecit Han oldu,
Mason Mustafa Reşit sadrazamlığa geldi.

Batılılık mikrobu o yıllarda başladı,
Devletin gücü ise iyice yavaşladı.

Sultan Abdulaziz Han sağlam karakterliydi,
Belki de bu yüzdendir, o da şehit edildi.

Beşinci Murat devri sadece doksan gündü,
Padişahlar içinde o ilk ve son masondu.

Ondan sonra da tahta bir yüce hakan geldi,
Fatih, Yavuz’a emsal Abdulhamit Han geldi.

Yahudi’ye vatanı satmadı da, bu yüzden,
Türk-İslam düşmanları çıkardı onu gözden.

İftiralar attılar, “Kızıl Sultan” dediler,
Hükümdarlık devrine dev-i hüsran dediler.

Otuzbir mart vakası patladı en sonunda,
Onun düşmanlarının mikrop vardı kanında.

İttihat ve Terakki onu tahttan indirdi,
Yerine kukla gibi Reşat Han’ı kondurdu.

Birinci Cihan Harbi patlak verdi bu ara,
Koskocaman Osmanlı aldı çok büyük yara.

Fethedilen topraklar bir bir elden çıktılar,
İçten, dıştan yiyerek devletimi yıktılar.

Son padişah Vahdettin geldiğinde tahtına,
Kimse merhem olmadı Türk’ün kara bahtına.

Kurtarmak için yurdu bir şeyler etmeliydi,
Gözü pek, cesur biri Samsun’a gitmeliydi.

Mustafa Kemal Paşa bindi birgün vapura,
Tam Ondokuz mayısta ayak bastı Samsun’a.

Oradan da tüm yurdu adım adım dolaştı,
Geleceğin başkenti Ankara’ya ulaştı.

Yirmi üç nisan günü TBMM’ yi kurdu,
Ardından harekete geçti düzenli ordu.

Bütün millet el ele, tek vücut oldu sanki,
Gökyüzünden melekler yardıma geldi sanki.

Allahın izni ile yurttan düşmanı söktük,
Kaçan kaçtı, kalanı ise denize döktük.

Yirmidokuz ekimde Cumhuriyet kuruldu,
Devletimizin ismi artık “TÜRKİYE” oldu.

Nihayet kara bahtı aydınlandı milletin,
Kıyamete dek sürsün ömrü yüce devletin.

29 Ekim 2000

Anlatmaya kalksam Türkiyem seni,
Bir kağıt, bir kalem buna yetmezki.
Yazmaya çalışsam güzelliğini,
Bir sabah, bir akşam bana yetmezki.

Neyini anlatam, dağlarını mı?
Zümrüt gibi yeşil bağlarını mı?
Dünyaya hükmeden çağlarını mı?
Kimin, seni görse, aklı gitmezki?

Sensin benim bütün derdim ve tasam,
Milletim gülmezse ben nasıl susam?
Halim perişansa kimlere küsem,
Bu devran sürerse derdim bitmezki.

Bölmek istiyorlar içte ve dışta,
Gözü var düşmanın her bir karışta.
Nöbet tutuyorum baharda, kışta,
Ben yatsam da düşmanlarım yatmaz ki.

Bütün eşkiyalar birlik olsalar,
Seni bölmek için maşa bulsalar,
Dış devletlerden de yardım alsalar,
ÜLKÜCÜ var iken gücü yetmezki.

Gerçekler meydanda açık dururken,
Hainler durmadan darbe vururken,
Her devlet kendi hakkını korurken,
İş işten geçerse tavda etmezki.

İnsanın ülkesi, dini tek olur.
Yurdu olmayanın derdi çok olur,
Vatansız kalanlar toptan yok olur,
O zaman elinden kimse tutmazki.

Vatanı sevmeyen imansız kalır,
Arayan bu anlamda hadis olur,
inanmayan sonunda pişman olur,
Türk olan sevgiyi kalpten atmazki.

“Bana sahip çıkın” dersin çağrında,
Nice şehit yatar, zaten bağrında,
Ey Güzel Türkiyem, senin uğrunda,
ERBABİ ‘de ölse dünya batmazki.

07.01.1997

Planlama da neymiş?
Ülkücüler çoğalın!
Çocuk en güzel şeymiş,
Ülkücüler çoğalın!

Çoklukta rahmet vardır,
Çok nüfus bize kârdır.
Azlık ise zarardır,
Ülkücüler çoğalın!

Oyunu bozmak için,
Düşmanı ezmek için,
Destanlar yazmak için,
Ülkücüler çoğalın!

İstemeyen dövünsün,
Peygamberim sevinsin,
Sizler ile övünsün,
Ülkücüler çoğalın!

Başbuğum örnek olmuş,
Peygamberine uymuş,
Yedi de karar kılmış,
Ülkücüler çoğalın!

Dönüp O na baksana,
Çocukla dolsun hane,
En az yedişer tane…
Ülkücüler çoğalın!

Davayı sürdürecek,
Daha çoook Kürşat gerek,
“Ya bismillah” diyerek,
Ülkücüler çoğalın!

Masonlar hep üzülsün,
Gözyaşları süzülsün,
Planlama bozulsun,
Ülkücüler çoğalın!

Bak gardaşım bir kere,
ERBABİ’nin ülküye.
Hedef BÜYÜK TÜRKİYE,
Ülkücüler çoğalın!

07.10.1997

Necip’sin sen, mensubu olduğun millet gibi,
Fazl’ınla bir nesili şekle soktun üstadım.

“Mukaddes” bir davaya “hamal” ettin kendini,
Girdiğin gönüllere tohum ektin üstadım.

“Dîvânesi” olduğun Allah yolunda her an,
Çıkan tüm engelleri ezdin, yıktın üstadım.

Kalemin bazen kılıç, bazen atom bombası,
Sözlerinle küfürü delen oktun üstadım.

Zindana düşsen bile, “başın yüksekte” oldu,
Sürünmedin, ayağa dimdik kalktın üstadım.

“Diz çöktürdün nefsine”, “sonsuza varmak için,
Ne kadar “çile” varsa biir bir çektin üstadım.

Tamah etmedin şana, rütbeye ve makama,
Bedenen aç kalsan da, kalben toktun üstadım.

Özlediğin o gençlik, yürür senin izinde,
Ebedi sönmeyecek ateş yaktın üstadım.

Gittin ya,öksüz kaldı;”özyurdun” “büyük dâvan”
Sana muhtaçken bizler, artık yoktun üstadım.

“Peygamberi kılavuz” eyleyerek kendine,
Dostun Sakarya gibi Hak’ka aktın üstadım.

Seni ancak seninle anlatabilir insan,
Şairlikte zirveye, tahta çıktın üstadım.

Sentezdin şu gönlümde; bir tarafın İslam’dı,
Diğer yandan ERBABİ gibi Türk’tün üstadım.

01.03.2005

Bir gün yıldız demiş ki, gökyüzünde hilâle,
“Bunca gezegen varken, sana sevdalanmışım.
Asırlardır uzakta durmak yeter, gel hele,
Artık vuslat günüdür, aşkın ile yanmışım.”

“Böyle benzersiz bir aşk,böyle bir kara sevda,
Kâinat var olalı görülmemiş dünyada.
Şahit olsun, toprağın altındaki şühedâ,
Yapmacık falan değil, yürekten bağlanmışım.”

Kavuşmuş sevgililer, adları BAYRAK olmuş,
Ona renk vermek için yiğitler toprak olmuş.
Bir tarafı kırmızı, diğer yanı ak olmuş,
Demiş; “Dökülen yeter, artık kana kanmışım.”

“Analar yavrusunu kurban vermiş yurduna,
Yine de hiç dinmemiş tipi, boran, fırtına.
Törenlerde örtmüşler şehidin tabutuna,
Onlar için dökülen yaşlarla ıslanmışım.”

“Bir yandan sokakları benimle süsleyenler,
Diğer yandan sinsice bana kin besleyenler…
Ve hatta gökyüzünden indirmek isteyenler…
Bir millet sayesinde orda dalgalanmışım.”

“Adı YÜCE TÜRK olan o emsalsiz millete,
Sembol oldum, o günden bu güne hürriyete.
“Tanrı zeval vermesin Bayrağa ve Devlete”
Diyen ERBABİ’lere her zaman inanmışım.”

15.05.2000

Ülkücülük öyle kolay iş değil,
Ülkücü dâvada pir olmalıdır.
Millet karşısında bir kalleş değil,
Herkese yâran ve yar olmalıdır.

Yatarak bir yere varılamaz ki,
Mukaddes gâyeye erilemez ki,
Yüce Türk Birliği kurulamaz ki,
İnsanın alnında ter olmalıdır.

Biz fitne selinde boğulamayız,
Fırtına, yelinde dağılamayız,
Kimsenin önünde eğilemeyiz,
Milletim her zaman hür olmalıdır.

ERBABİ’m, korkakla işler yürümez,
Güçlünün önünde zalim duramaz.
“Yunusluk” bu günde işe yaramaz,
Sesimiz Yavuz’ca gür olmalıdır.

10.04.1997

Gül vatanın bağrından demet demet derdiğim,
Destanlara adını “Mehmet” diye verdiğim,
Davul ile, zurnayla askere gönderdiğim,
Koç gibi yiğitlerim tabut ile dönüyor,
Bu milletin yüreği cayır cayır yanıyor.

Yanmasın da ne yapsın? Her gün birer ikişer,
Gencecik fidanlarım kara toprağa düşer.
Elbette ki ölümü tadacak cümle beşer,
Belki de insanoğlu acıyla sınanıyor,
Bu milletin yüreği cayır cayır yanıyor.

Allah’tan gayrısına asla eğilmediler,
“Yeter ki Türk vatanı hep sağolsun” dediler.
Şehâdetten başka bir rütbe istemediler,
Her biri şehâdeti sanki düğün sanıyor,
Bu milletin yüreği cayır cayır yanıyor.

Ağlamasın anası “canıma yetti” diye,
“Evladım yıkanmadan, kefensiz gitti” diye.
Kuran bile buyurmuş “Onlar şehitti” diye,
Var, bak ki; şimdi orda, kevserde yıkanıyor,
Bu milletin yüreği cayır cayır yanıyor.

Saf saf olmuş melekler, gıpta ile izliyor,
Bütün namlı şehitler yolunuzu gözlüyor,
Musab’dan Önkuzu’ya hasret kalmış, özlüyor,
Hazreti Hazma bile ordan sizi anıyor,
Bu milletin yüreği cayır cayır yanıyor.

Onlar; peygamberlere komşudur, ayan beyan,
Onlar; vatan uğruna yüreklerini koyan,
Onlar; dünya malına sırt dönen, çabuk doyan,
ERBABİ onun için acıya dayanıyor,
Bu milletin yüreği cayır cayır yanıyor.

17 / 06 / 2006 – KAYSERİ

Çocukken her şeyin farklıydı tadı,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.
Tuhaf bir heyecan, bir coşku vardı,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

Evler neşe ile dolar da taşar,
Sabahtan, iftara hazırlık başlar.
Mutfakta yaşanır tatlı telaşlar,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

Ocağa kazanla yemek vurulur,
Vakit yaklaşınca sofra kurulur.
Dört gözle beklenir, ezan okunur,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

Yemekti, çorbaydı, tatlıydı derken,
Sofralar dolardı iftar ederken.
Lokma yenilmezdi, aç komşu varken,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

Nefsi köreltmektir iftarın aslı,
Hemen arkasından başlar çay faslı.
Kılınır sonra da akşam namazı,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

Dedem Kuran okur, biz de dinlerdik,
Vakit gelir, teravihe giderdik,
Bazen müezzinlik bile ederdik,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

Sevinçten sahura kadar yatmazdık,
Sahuru yerdik te oruç tutmazdık.
Onu da kimseye belli etmezdik,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

Değişik çalardı sahur davulu,
O hoş âhengiyle etkiler kulu.
Her gün görmek için beklerdik yolu,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

Çocuktuk; kaygıdan, tasadan uzak,
Keşke şimdi yine bir çocuk olsak.
Bayram günlerinde şeker toplasak,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

Böyle geçer onbir ayın sultanı,
Pazarören ERBABİ’nin vatanı,
Hiç unutmaz toprağında yatanı,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

15 / 10 / 2006 – KAYSERİ

Vah zavallı vatanım, ne hallere gelmişsin?
Bir zamanlar baş idin, şimdi kuyruk olmuşsun.
Avrupa’nın vicdansız vicdanına kalmışsın,
Yılana sarılırmış, düşen insan denize,
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

Hayra alâmet değil ülkemdeki bu gidiş,
Egemenlik yetkimi gâvura vermek ne iş?
Yargı üstüne yargı teftiş üstüne teftiş!
Bıktık cevap vermekten artık her sorunuza,
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

Bu uğurda kırk yıldır ne tavizler istendi,
Boş bir hayal uğruna ne diyetler ödendi!
Yeter artık, milletin sabrı epey denendi,
Daha fazla bulaşmak istemem kirinize,
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

Güya adı “medeni”, nam salmış dört bir yanda,
Gördük medeniyeti Bosna’da, Nahçivan’da.
Açlıktan kırılıyor tüm Afrika şu anda,
Son halkası Irak’ta eklendi serinize,
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

Ferman üstüne ferman salar AHİM yasası,
Size mi düştü ulan Kürt halkının tasası?
Amaçları Kürdistan, uzun lafın kısası,
Yıllardır bu terörden ne geçti elinize?
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

Zenciye köpek kadar hak vermezken kendisi,
İnsan hakkı yok diye her gün denetler bizi.
Saysam, vakit yetişmez şimdi sicilinizi,
Sakın ola bir millet düşmesin dilinize,
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

Tabi girmek isterim, var ise menfaatim,
Adamlar burnumuzdan getirdi santim santim.
Eğer ki Türk olmaksa sadece kabahatim,
Ben halimden memnunum, düşmem seviyenize,
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

Eksik olsun, bizleri Avrupalı saymayın,
Ve hatta Türk düşmanı olmaktan da caymayın,
Elinizden geleni ardınıza koymayın,
Bu ERBABİ eyvallah etmez hiç birinize,
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

30 Kasım 2005 – KAYSERİ

Bu günlerde yeni bir oyun sergileniyor,
Artık “Ne mutlu Türk’üm” sözü yargılanıyor.
Öz be öz Türk yurdunda Türklük sorgulanıyor,
Alt kimliğe ihtiyaç duyanımız yok bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim.

Yetmiş milyon içinde farkı yok ferdin fertten,
Avşarlar’ın Çerkez’den, Yörük olanın Kürt’ten.
Bilmem ki ne isterler kimliksizler bu yurttan?
Güney, Trakya, Ege, Batı, Kuzey, Şark bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim.

AB fermanı ile icraat yapan beyler,
Farkında mı acaba, dilleri neler söyler?
Millete yanlış yapan, er geç kendine eyler,
Kalbimizde olmadı hiç bir şüphe, şerk bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim.

Bu gün alt kimlik denir, yarın arkası bitmez,
Amma Yüce Milletim telkinle yola gitmez.
Türk’e ortak bir adı sözlükler kabul etmez,
Tarihimizde asla görülmemiş şirk bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim.

Batı’nın her sözünü içimize sindirdik,
Bin yıllık Türk yurdunu mozayiğe döndürdük.
Nüfusun yarısını alt kimliğe indirdik,
Bölünme kabul etmez dünyada tek ırk bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim.

Oğuz Ata değil mi hepimizin atası?
Şimdi nereden çıktı mozayik safsatası?
Türklük bir büyük nehir, var mı daha ötesi?
O nehiri sulayan dere bizim, ark bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim.

Birileri ülkemi itiyor uçurumdan,
Ders çıkarma zamanı gelmedi mi durumdan?
Artık devekuşları başını çeksin kumdan.
Kum, çakıl, toprak, çamur, duvar, hane, bark bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim.

Kimlikten yana sorun yaşayanlar var ise,
Olur olmaz her şeyden çıkartmasın hadise.
ERBABİ daha fazla uyma her zırva sese,
Soydan soptan dolayı belimiz hep berk bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim.
02.01.2006 – KAYSERİ

Hâlimi hiç sorma, hâlim perişan,
Başımda dertlerin derini gardaş.
Acaba bu günü nasıl kurtarsam?
Düşünemez oldum yarını gardaş.

Başına bulutlar konmuş devletin,
Kaderi bir türlü gülmez milletin.
Çilenin her biri birinden çetin,
Anlatam da, hangi birini gardaş?

İstersen terörden başlayım önce;
Mal oldu otuz beş bin yiğit gence.
Fakat beş Dakkalık işmiş bu bence,
“Kürt” dedik, hallettik sorunu gardaş.

Uyum yasaları çıktı peş peşe,
Aydınlar nihayet el attı işe.
PKK’lı memnun, DEHAP dört köşe,
Tüm bunlar Brüksel ürünü gardaş.

İsterseniz bir de sokağa çıkın,
Vatandaşın biraz haline bakın.
Enfilasyon gerilemiş, velâkin,
Yine de doymuyor karını gardaş.

Yedi ülke dolaştık bir haftada,
Yorulduk gezmekten yedi kıtada.
Fakat ne hikmetse şu haritada,
Unuttuk Kıbrıs’ın yerini gardaş.

Çinli Türkistan’da bir tek Türk koymaz,
Azeri’yi kimse insandan saymaz.
Bab bas bağırır da kimseler duymaz,
Kerküklü’nün âhu zarını gardaş.

ERBABİ’nin en çok zoruna giden,
Toprağa girerken binlerce beden,
İmralı köyünde tatilin eden,
Yatıyor gerini gerini gardaş.

21.08.2005 – KAYSERİ

Bu devir gayesiz yaşayanındır,
Ot gibi bir hayat devri bu devir.
Kalbinde korkuyu taşıyanındır,
Zalime itaat devri bu devir.

Gâvur ekmeğiyle beslenir çoğu,
Bölücülük yapmak varı ve yoğu.
İkiye ayırıp; batı ve doğu,
Ülkeyi taksimat devri bu devir.

Haddine mi yiğit olmak, mert olmak?
Kahpelik yapana biraz sert olmak?
Çakal karşısında bir bozkurt olmak?
Bit, pire, haşerat devri bu devir.

Sevgiler paraya, pula bağlanmış,
Kafaların içi ele bağlanmış.
Çokları başka bir kula bağlanmış,
İnsana sadâkat devri bu devir.

Namuslu bir hayat zamanı doldu,
Helâl kazanç yolu mazide kaldı.
Aslı olmayanlar satılır oldu,
Hayâlî ihracat devri bu devir.

Modaya her zaman uyar desinler,
Paris ten elbise giyer desinler,
Şampanya, havyarla doyar desinler,
Gösteri, şatafat devri bu devir.

Zoru gören davasından vazgeçer,
Bir daha ardına bakmadan gider.
Zararı olmayan yerleri seçer,
Davadan irtidât devri bu devir.

Siyasette biraz usta olunca,
Miting için meydanlara gelince,
Vatandaş gerçeği artık bilince,
Yalana müracaat devri bu devir.

Duyulan bir söze kafa yormak yok,
Yalanın üstünde biraz durmak yok,
Bilmiyorsa büyüğüne sormak yok,
Yanlışı nakarat devri bu devir.

Televizyonuyla, gazetesiyle,
Bir yığın başıboş avanesiyle,
Reytingi artırmak bahanesiyle,
Zararlı neşriyat devri bu devir.

Ekranda rezalet yaymak sanattır,
Kadını çır çıplak soymak sanattır,
Hayvanın yerine koymak sanattır,
Ahlâkı tahribat devri bu devir.

Homoseksüellik bir moda oldu,
Adı da “cinsiyet tercihi” kondu.
Lût kavmi acaba geri mi geldi?
Korkarım felaket devri bu devir.


Ashab-ı Kehf artık ipe asılmış,
Gerçek dost olanın sesi kısılmış.
ERBABİ gibilerin nesli kesilmiş,
Ashab-ı Menfaat* devri bu devir.

(* Abdurrahim Karakoç a ait bir deyim.)

14.04.1997

“Anlat” dersin,”ne var, ne yok” hep bana,
Nereden başlayam, neyi anlatam?
Utana, sıkıla geldim yanına,
En iyisi bu ülkeyi anlatam:

Biz alıştık, sen de bunlara alış,
Bizi biraz maruz görmeye çalış.
İnatla, üst üste yapıldı yanlış,
Yetmiş senelik hatayı anlatam.

Sen gittin gideli savaş görmedik,
Amma gene de hiç ilerlemedik.
Taş üstüne bir sıra taş örmedik,
El gitti, biz baktık ay’ı anlatam.

Öldüğünde dolar yarım liraydı,
Bir buçuk milyon kat geriye saydı.
Hazinemiz şimdi tamtakır kaldı,
Pula dönen şu parayı anlatam.

Üniter yapıya kafa tutuldu,
Milli devlet bir kenara atıldı,
Egemenlik IMF’e satıldı,
Millette değişen huyu anlatam.

Kimi dinci, kimi senci görünür,
Açıkgözler çağdaşlığa bürünür.
“Efendi” dediğin köylü sürünür,
Ağzında purolu bey i anlatam.

Meclisten içeri girer, girmeden,
Destekleyip seçen halka sormadan,
Parti değiştirir vekil, durmadan,
Aldatılan bunca oy’u anlatam.

Benzin, mazot, kömür dışardan gelir,
Elektrik, demir dışardan gelir,
Buğday, ekmek, hamur dışardan gelir,
Boşa akıtılan suyu anlatam.

Rağbet görmez oldu ülkemde yerli,
Velhâsıl işimiz çetin ve zorlu.
ERBABİ’nin aşkı başka bir türlü,
Gelecekte o sevdayı anlatam.

15 Temmuz 2003 – Anıtkabir

Beyler mektup göndermiş, elli altı imzalı,
Satırların her biri, diğerinden hatalı.
Sanırsın, Türk vatanı babalarının malı,
Baştan sona hakaret, haddini aşan sözler,
Derdiniz nedir sizin, Avrupalı domuzlar?

Eceli gelen itler, hep camiye pislermiş,
Efendiler, haine insan hakkı istermiş.
Polis, teröristlere biraz şiddet göstermiş,
O polis, şehidinin tabutunu omuzlar,
Haberiniz var mıdır, Avrupalı domuzlar?

İnsan hakkı, insana verilir bizim köyde,
Polise dil uzatmak, size getirmez fayda.
Haksızların yanında oldunuz her olayda,
Bu milletin yüreği, günde kaç kere sızlar,
Haberiniz var mıdır, Avrupalı domuzlar

Verilen şehitlerle yürekleri dağlanmış,
Uyum yasalarıyla eli kolu bağlanmış.
Teröriste gelince, her türlü hak sağlanmış,
Her şeyin hududu var, bu sefer arttı dozlar,
Çizmeyi aşmayın ha, Avrupalı domuzlar.

Siz hiç katıldınız mı, polis cenazesine?
Çocuğunun, eşinin kulak verin sesine.
Öyle ya, ölenler Türk, Avrupa’nın nesine,
Feryat figân içinde kılınıyor namazlar,
Haberiniz var mıdır, Avrupalı domuzlar?

Kafanıza estikçe ferman yazıp saldınız,
Yeter artık, bu defa sınıra dayandınız.
Bizleri babanızın uşağı mı sandınız?
Kime ulan bu tafra, kime ulan bu pozlar?
Haddinizi bilin hey, Avrupalı domuzlar.

ERBABİ mektup yazmış; mürekkebi, kanıyla,
Uğraşmasın hiç kimse Türk’ün son vatanıyla.
Uğraşan hazır olsun ödemeye, canıyla.
Elbet paylaşılacak bir gün sizinle kozlar,
O güne hazır olun Avrupalı domuzlar.

İslam cihanşümul, İslam herkese,
İslam babanızın malı değil ki.
Gökten zenbil ile inmedi size,
İslam babanızın malı değil ki.


Kim verdi sizlere sorma hakkını?
Hakkımda kararı verme hakkını?
Allah’la arama girme hakkını?
İslam babanızın malı değil ki.


Müslümana “kafir” demez Müslüman,
“Müslümanım” diyen herkes Müslüman.
Alevi, Kürt, Avşar, Çerkeş Müslüman,
İslam babanızın malı değil ki.

Bol keseden nutuk atan tüccarlar,
İnsan imanını tartan tüccarlar,
Cennet alıp, cennet satan tüccarlar,
İslam babanızın malı değil ki.

ERBABİ der; önce kendini düzelt,
Capirfield’mi oldun, ne bu kehanet?
Allah hepimizi tanıyor elbet,
İslam babanızın malı değil ki.

27.11.1998

Millet parasıyla zengin olup ta,
Milleti soyanlar benim düşmanım.
Devletin malını deniz bulup ta,
Korkmadan yiyenler benim düşmanım.

Moskaf’la birlikte yola çıkarak,
Bahçemize ayrı tohum ekerek,
Ümmetin içine nifak sokarak,
Fitneyi yayanlar benim düşmanım.

Ekmeğini yiyip bu memleketin,
Sonra karşısına geçip devletin,
Kendini besleyen yüce milletin,
Gözünü oyanlar benim düşmanım.

Ülke birliğine karşı duranlar,
Dost görünüp, hep arkadan vuranlar,
Türk’ün damarında sülük olanlar,
Yılanlar, Çayan lar benim düşmanım.

Ermeniler ile birlik olarak,
Rus yapısı silahları alarak,
Geceleri sınırlardan dalarak,
Mehmet’e kıyanlar benim düşmanım.

Körler bile gerçekleri görürken,
Hak ka karşı, batıl olan erirken,
Önlerinde dosdoğru yol dururken,
Şeytana uyanlar benim düşmanım.

Haksız mıyım kin duymakta acaba?
Çekilen çileler edildi hebâ.
Hedefe nerdeyse bir adım kala,
Dâvâdan cayanlar benim düşmanım.

Yeter be ERBABİ, dalma derine,
Kafa yorma el âlemin kirine.
Ammaaaa bu milleti aptal yerine,
Koyanlar… koyanlar benim düşmanım.

10.03.1997

Elâlemin aydını vatana hizmet eder,
Bizdeki aydınlarsa “lak lak” etmekle meşgul.
Gelen “ağam” onlara, gidene “paşam” derler,
Gece gündüz yağ yakıp,”şak şak”etmekle meşgul.

“Geri kaldık” diyerek, milletine suç bulur,
Gâvurun artığını kendine örnek alır.
Entellik sâyesinde adları aydın olur,
Dişini gıcırdatıp “cık cık” etmekle meşgul.

Aydın; aydınlatandır ülkesini, yurdunu,
Bir yol bulup bitirir ERBABİ’nin derdini.
Bizimkilerse döner, zor görünce ardını,
Güya üzgün görünüp “vah vah” etmekle meşgul.

03.04.1997

Mücahit, hak yolda cihat edendir,
Vatan için tehlikeye gidendir,
Ölse bile davasını güdendir.
Ötmekle mücahit olunamaz ki.

Humeyni’nin ekmeğini yiyerek,
Kaddafi’nin giydiğini giyerek,
Şer düzeni bilmem nedir diyerek,
Satmakla mücahit olunamaz ki.

Kafa şeytan gibi, kalbi kaskatı,
Topunuzdan olmaz bir balta sapı.
Karşıma geçip te her türlü haltı,
Yutmakla mücahit olunamaz ki.

Seksen öncesinde ölümden seni,
Kurtaranlar onlardı, fark yokmu yani?
Ülkücüyle vatan satanı aynı,
Tutmakla mücahit olunamaz ki.

Haberin yok üzüntümden, derdimden,
Konuşma, gerçeği artık gördüm ben.
Arkamı dönünce benim ardımdan,
Atmakla mücahit olunamaz ki.

El- etek öpersin başa geleni,
Kurarsın her zaman sinsi planı.
Bir lafın içine seksen yalanı,
Katmakla mücahit olunamaz ki.

Hiç kaygın yok vatanımdan, yurdumdan,
Ne istersin ulan, elin kurdundan?
Yıllar yılı takiyyeci ardından,
Gitmekle mücahit olunamaz ki.

Dinle hele biraz, lafı bırak ta,
Bir o kucaktasın, bir bu kucakta.
ERBABİ cihatta, sense yatakta,
Yatmakla mücahit olunamaz ki.

12.03.1997

Herkes eğleniyor, sebebi meçhul,
Millet kendisinden geçti bu gece.
“Neyi kutluyoruz?” demiyor bir kul,
İnsanlar ne için coştu bu gece?

Boşuna gitmedi bütün çabalar,
Hediye dağıttı Noel babalar.
Şehirlere indi dağdan zorbalar,
Mermiler havaya uçtu bu gece.

Zenginler Paris’ten viski getirtti,
Fakirler birayla idare etti.
Kalmadı, Tekel’de içkiler bitti,
Vatandaş varille içti bu gece.

Devletimiz otobüsler kaldırdı,
Türk gençleri meydanları doldurdu.
Sarhoş olan birbirine saldırdı,
Sağa sola dehşet saçtı bu gece.

Bolca uygarlaştık havyar yiyerek,
AB’ye girilmez peçe giyerek!
“İmajımız sarsılmasın” diyerek,
Mezdeke yüzünü açtı bu gece.

Kriz var diyorlar, diskolar dolu,
Herkes buluyor bir eğlence yolu.
Mekanlar fark etmez; Antalya, Bolu,
Kimi Uludağ’a kaçtı bu gece.

Kimse aramıyor helal-haramı,
Gelecek seneye kaldı devamı.
ERBABİ der: “Bu gecenin anlamı:
Ömürden bir sene geçti bu gece”.

Biz çok geride kaldık İslamiyet yüzünden,
Böyle olmazdı gitsek, Avrupa’nın izinden.
Taklit etmeliyiz ki onları en azından,
Çağdaşlık düzeyine bir an önce varılsın.

Namaz, oruç,hac,zekat serbestçe yapsın herkes,
İzin verelim canım, Müslüman alsın nefes,
“Kurban kesmeyin” diye duydunuz mu hiçbir ses?
Ammaaa, derileri de THK’ya verilsin.

Köylü kadın örtüyle serbest dolaşabilir,
Okulda başarıya nasıl ulaşabilir?
Aslında örtmemeye çabuk alışabilir,
Mektebin kapısından başörtüsüz girilsin.

Kimsenin giyimine karıştık mı birader?
Mini giymeyen ulus 40 yıl geriye gider.
Başlatılan uğraşı aman olmasın heder,
Kadınların vücudu açık seçik görülsün.

Sakal mı? O da serbest, velâkin keçi gibi,
“Sünnete uysun” dersen, makamın yerin dibi.
Müslüman da bıraksın (boşta gezenler tabii)
Amma “kaç santim?” diye bize akıl sorulsun.

Taa 1. sınıftan yabancı dil konmalı,
Türkçe’den daha fazla bu diller okunmalı.
Kur’ana ne hacet var? Artık o dert dinmeli,
Kursların kapısına birer kilit vurulsun.

İçindeki halılar, kilimler toplanmalı,
Tıpkı kilise gibi masayla kaplanmalı.
Müzik ruhun gıdası, bu da hesaplanmalı,
Camilerin içine piyanolar kurulsun.

İnsanlar yemeğini kulağıyla da yerler,
Sular yokuşa doğru daha hızlı ilerler.
Müslüman pazarında salyangoz iyi gider,
ERBABİ gibileri darılırsa darılsın.

21.05.1997

Neden verdik binlerce şehidi bizler neden?
Hangisi geri geldi Çanakkale’ye giden?
Yoksa bu gün için mi toprakta bunca beden?
Üç yüz bin Türk gencine kefen biçildi Atam,
Maalesef Çanakkale çoktan geçildi Atam.

Avrupa’ya yağcılık, şakşakçılık adına,
Çanakkale ruhunu terk ettik inadına.
Hindular ve yamyamlar ermiştir muradına,
Haçlıların yanından saflar seçildi Atam,
Maalesef Çanakkale çoktan geçildi Atam.

Tüm dünya bizi barış yanlısı sansın diye,
Dökülen o kanların acısı dinsin diye,
Anzaklar’ ın torunu rahat tepinsin diye,
Şehitliğin üstüne pavyon açıldı Atatm,
Maalesef Çanakkale çoktan geçildi Atam.

Daha dün geçemezken koskoca yedi düvel,
Şimdi parayı basan geçiyor parsel parsel.
Kralcılık tasladık bizler kraldan evvel,
Zafer yıl dönümünde viski içildi Atam,
Maalesef Çanakkale çoktan geçildi Atam.

Tasmaları gevşedi, geçedursun köpekler,
Yerinde hazır kıta ERBABİ fırsat bekler.
Bir gün arkalarına bakarak gidecekler,
Üzerimize ölü toprağı saçıldı Atam,
Maalesef Çanakkale çoktan geçildi Atam.

OZAN ERBABİ – KAYSERİ

“Köylü bu milletin efendisi” ydi,
Onu hâkir görüp, üzmeye kalktık.
Hak edecek suçu, günahı neydi?
Taş alıp başını ezmeye kalktık.

Yıllardır çektirdik köylüye çile,
Nasibini aldı anası bile.
Gariban derdini getirdi dile,
“Lan” ile, “lun” ile çözmeye kalktık.

Bin düşün, bir lafı etmeden evvel,
Konuşma, iyice tartmadan evvel.
Derede üç kulaç atmadan evvel,
Deryada sırt üstü yüzmeye kalktık.

Külhanbeyi dâhi olsa bir insan,
Bazen yapmalıdır tebdîl-i lisan.
ERBABİ yorulma, boştur ne desen,
Kırk yıllık raconu bozmaya kalktık.

15.02.2006

Yetmiş yıldır Yunanlı bizden tokat yemedi,
Ne de olsa Türkiye “haddini bil” demedi,
Demek ki bu alçaklar böyle yola gelmedi,
Deli gönül “Aniden şu Mora’dan dal” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.


Sanki onlara bizden başka düşman kalmamış,
Sakarya, İnönü’den hiçbir ibret almamış.
Büyük savaşta üçyüz bin Yunanlı ölmemiş,
Deli gönül “Arada biraz korku sal” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.


“Dengi dengine çalar” demişler, “davul bile”,
Sen hiç adam olmazsın, tuttuğun bu yol ile,
Zamanı geldi sana demenin “güle güle”
Deli gönül “Yunan’ı haritadan sil” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.


Bu günlerde kaşıyor, Kıbrıs’ın yarasını,
Bozmak istiyor Türk’le, Rumların arasını,
Yakma zamanı geldi, hepsinin çırasını,
Deli gönül “Güneyi de ellerinden al” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.


Kıbrıs kimindi ki be, hak iddia edersin?
“Enosis” saçmasını bugün hâlâ güdersin,
Bir söz vardır bizlerde “hadi anca gidersin”,
Deli gönül “orada ebediyen kal” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.


“Kıbrıs sizin” derlerse inanmayın bu söze,
Ne zaman inansanız, gelirsiniz hep dize.
Lala Mustafa Paşa emanet etti bize,
Deli gönül “Osmanlı tokadını çal” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.


Ozan Arif’e kalsa, gözünüzü oyacak,
Zaten ikiye böldük, bölmekten de cayacak.
Üsdat bence çok haklı, yoksa Kıbrıs kayacak,
Deli gönül “Rumlara üç beş uçak sal” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.


Unutmadım, orada kıydığınız canları,
Yaşlı, bebek demeden döktüğünüz kanları.
Halâ ürperiyorum düşündükçe onları,
Deli gönül “Erkeksen çık karşıma, gel” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.


Gel, sürekli kışkırtan Batılılara kanma,
PKK’ya destekten haberimiz yok sanma.
Kırdığınız cevizler kırkı da geçti amma…
Deli gönül “Bir günde tüm Yunan’ı al” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.


Türk milleti savaştan yana asla olmadı,
Amma saldıranı da cevapsız hiç salmadı.
ERBABİ’nin bulacağı çözüm yolu kalmadı,
Deli gönül “Sulh ile düzelmez ahval” diyor,
Artık benim aklıma başka çare gelmiyor.

14.01.1997

Dünya be! Haline ben kafa yordum günlerce,
Bu gidişe acaba çare bulunamaz mı?
Sana geldim geleli çile çektim tonlarca,
Yoksa sende hiçbir gün mutlu olunamaz mı?

Hak etmeden kazanan rahat rahat yaşıyor,
Çalışıp çırpınanlar bu duruma şaşıyor.
Yeter artık, bu işe benim sabrım taşıyor,
Mazlumların gözyaşı birgün silinemez mi?

Kimi ölmemek için kuru ekmek bulamaz,
Kiminin sofrasında kuş sütü eksik olmaz.
Tok, açların halini acaba neden bilmez?
Bir lokma ekmek sanki dörde bölünemez mi?

Rahatlığın tek yolu namussuz olmak mıdır?
Tüyü bitmedik yetim hakkını almak mıdır?
Helâl kazanç dururken, milletten çalmak mıdır?
Burada hiçbir zaman dürüst kalınamaz mı?

İnsanlar eğlenmeye diskoya gidiyorlar,
Kadın erkek karışık, orda dans ediyorlar.
Türk müziği dururken pop ve caz dinliyorlar,
Davul, zurna, bağlama, kopuz çalınamaz mı?

Elin gâvuru gelir; teftiş eder, yargılar,
“İnsan hakkı yok” diye gece gündüz sorgular.
Dünyadaki Türklere konan şu ambargolar,
El ele verir isek, gene delinemez mi?

Yüce Allah insana bir beden, bir ruh vermiş,
Rahat yaşasın diye önüne nimet sermiş.
Bir gün gelir, herkesin hayatı biter imiş,
Mertçe yaşanılıp ta, mertçe ölünemez mi?

Anlaşılan ERBABİ’m yaraların çok derin,
Yeter artık, ona da birazcık huzur verin.
Atam Bilge Kağan’ın söylediği sözlerin*,
Manâsı anlaşılıp, ibret alınamaz mı?

09.03.1999

Türkiye’ye turist çok gelsin diye,
Uykumuzu kaçırak mı Efendi?
Gavur için bunca çırpınmak niye?
Sırtımızda yatırak mı Efendi?

Yeter ki bizlerden memnun kalsınlar,
Her zaman neşeli, mutlu olsunlar.
Gelecek sezona yine gelsinler,
Zemzem suyu içirek mi Efendi?

Kuru ekmek, zeytin bulsam yerdim ben,
Tabii ki size ne benim derdimden.
Turist rahat etsin diye yurdundan,
Bu milleti göçürek mi Efendi?

Daha fazla turist, daha çok servet,
Onlar olmaz ise yağmıyor rahmet.
ERBABİ der; “wc de etmesin zahmet,
Ağzımıza …………. mı Efendi?”

08.08.1999

Üç günlük dünyayı eğlence gördük,
Yürüdük eğlendik; yattık, eğlendik.
Üzdük, parçaladık, dağıttık, kırdık,
Sonra da bundan haz tattık, eğlendik.

Düşman gösterdik dedeyi toruna,
Akrabayı koyduk elin yerine.
Anayı, babayı huzur evine,
Başımız üstünden attık, eğlendik.

Fatih’i bıraktık, sevdik Rambo’yu,
Düğünde oynadık cazı, sambayı.
Aile temeline koyduk bombayı,
Fitilin ucundan tuttuk, eğlendik.

Esrar soktuk mekteplerden içeri,
Eğitimsiz bıraktırdık gençleri.
Öğretmedik Türk’e has değerleri,
Satanist, kapkaççı ettik, eğlendik.

İyice kaçırdık işin tadını,
Masalara meze yaptık kadını.
“Türkiyeli” koyduk Türk’ün adını,
Brüksel sevdası güttük, eğlendik.

“AB” diye diye coşup çağladık,
Yasalarla epey uyum sağladık.
Sihirli deyneğe umut bağladık,
Hayal alıp hayal sattık, eğlendik.

Dile kolay, kırkbir seneden beri
“İlle alın” diye saldık haberi.
Kurtaramaz olduk yakayı geri,
Batı batağına battık, eğlendik.

Sonunda eğlence çıktı çığırdan,
Duysun diye medet umduk sağırdan.
“Tehlike geliyor” diye bağıran,
Ozan ERBABİ’ye çattık, eğlendik.

16.05.2005

Gündüzü geceyi onunla yaşar,
Uykuda düşüdür simit memurun.
Bilseniz ne setler, engeller aşar,
Bitmeyen koşudur simit memurun.

Sözüm yüreklerde bulmalı yankı,
Kulaklar pas tutmuş, duymuyor çünkü.
Göbeği birlikte kesilmiş sanki,
Sanki kardeşidir simit memurun.

Çıktı çıkalı şu mutfak yangını,
Unuttu garibim etin rengini,
Hoşafla pilavın hoş âhengini.
Sofrada aşıdır simit memurun.

Ne zaman sofraya geçse ezilir,
Lokma boğazına bir bir dizilir.
Arkasından ilmik ilmik süzülür,
Gözünün yaşıdır simit memurun.

Memur bir simiti yaparken öğün,
Manken fiyatını bilmez ekmeğin.
Ne terler akıtır alana değin,
Ocak ateşidir simit memurun.

Borçları düşünür hep kara kara,
Elektrik, su, tel, yakacak, kira…
Hangi birisine yetişsin para?
Ayın onbeşi dir simit memurun.

Kış bitmeden odun bitince üşür,
Konu komşusundan yakacak taşır.
Acıyı, kederi onla paylaşır,
Dertten kaçışıdır simit memurun.

Zenginler üç öğün havyar yutarken,
Düğünde havaya dolar atarken,
İti bile kuştüyünde yatarken,
Mezarda taşıdır simit memurun.

Ev sahibi olmak, araba, rüya…
Rahat hayat için okudu güya!
Alacağın olsun hey koca dünya,
Kadere tuşudur simit memurun.

Devlete sadâkat olunca serde,
Eyvallah denir mi kalleş, nâmerde?
Üst üste gelse de katlanır derde,
Eğilmez başıdır simit memurun.

Ne gömleği ipek, ne kürkü samur,
Kalbindeki yara edilmez tamir.
OZAN ERBABİ’ de bir garip memur,
Mesleği, işidir simit memurun.

25.05.2005 – KAYSERİ

Ne güzel demişsin o Hitabe’nde,
Her sözü bir anlam taşıyor Atam.
Anlatılmaz tesir bıraktı bende,
Hepimize bir ders düşüyor Atam.

Neler oldu memleketinde neler;
Her köşede yaşanıldı işgaller.
Zaptedildi artık bütün kaleler,
Olanlara aklım şaşıyor Atam.

Gün doğmadan karartıldı sabahlar,
Ayyuka yükseldi ülkemde ahlar.
Dâhilî, hâricî bütün bedhahlar,
Dertleri durmadan kaşıyor Atam.

“Türkiyeli” oldu Türklerin adı,
Ahvâl ve şerâit her günden kötü,
Durum geçti fakru ve zarureti,
Millet harap, bîtap düşüyor Atam.

Düşmanlık alenî yapılır oldu,
Sokaklar bölücülerle doldu.
Şehidin sayısı kırk bini buldu,
Alçaklar keyfince yaşıyor Atam.

AB’yi muasır uygarlık saydık,
Brüksel’i başkent yerine koyduk,
Gâvurun dediği her söze uyduk,
Gelenler derdimi deşiyor Atam.

Naklen yayında seyrettik vatanı,
Açık artırmaya kattık vatanı,
Parayı basana sattık vatanı,
Bardak neredeyse taşıyor Atam.

Ben derim, sözümü anlayan anlar,
Hareket e geçmelidir asil kanlar.
ERBABİ’ye göre tüm bu olanlar,
“Gaflet, dalâlet” i aşıyor Atam.

16.10.2005 – KAYSERİ

İç yüzünü öğrenin Avrupa Birliğinin,
Göz nûruma hakaret haddine mi kafirin?
Başka sebep olmalı ardında bu küfürün.
Danimarka inine saklasın o çakalı,
Muhammed’i ümmetsiz sanmasın Avrupalı.

Karikatür çizermiş, bakın siz şu sefile,
Adam rahmet okuttu sanki Ebu Cehil’e.
Bu derece alçaklık yapmadı onlar bile,
Ortaçağ zihniyeti sanırım bu olmalı,
Muhammed’i ümmetsiz sanmasın Avrupalı.

Neden bu kadar ısrar edildi inadına?
Özgürlük dendi bir de saçmalığın adına.
Erdiler mi acaba Haçlılar muradına?
Herhalde fazla geldi önüne konan yalı,
Muhammed’i ümmetsiz sanmasın Avrupalı.

İsa, Musa hepsi hak, kurbanım dört kitaba,
Bu kini hangisine sığdırdılar acaba?
Fakat artık şunu da katmalılar hesaba;
Nereden inceldiyse, ipler ordan kopmalı,
Muhammed’i ümmetsiz sanmasın Avrupalı.

Ayağa kalk müslüman, üzülmek sana yetmez,
Göstermelik tepkiyle, kınamakla iş bitmez.
O sözü yutturmazsan, bu vebal iflah etmez.
Neler çektik Batı’nın batağına batalı,
Muhammed’i ümmetsiz sanmasın Avrupalı.

O Resul ki, Rabbimin sevgilisi, habibi,
Kör olan insanlığın kurtarıcı tabibi.
Elbet hesabın yapar Âlemlerin sahibi,
ERBABİ’ nin gönlünü koymaz böyle yaralı,
Muhammed’i ümmetsiz sanmasın Avrupalı.

02/04/2006

Toz duman oldu yine ülkemizin havası,
Devletime isyanın yapıldı provası.
Resmen başka bir devlet, çakalların davası,
Düşman neşe içinde bakar Türk’ün haline,
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

Sevinirdik bizler de, terör bitti diyerek,
Bir AB sevdasına boşa çekildi kürek.
Atalar doğru demiş, “Her işe ehli gerek.”
Kurtsuz köyü bulunca, gün doğdu tüm haine,
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

Türk yurdunda Türklüğü herkesten saklar olduk,
“Bu gün şehit kaç?” diye, korkuyla bekler olduk,
Onbaşıya, çavuşa, yarbaylar ekler olduk,
Yürekler dayanır mı yetimine, duluna?
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

Mecnun olduk, Leyla’ya bir muhabbet tutturduk,
Hapislerden çıkarttık, sofraya oturtturduk.
Can çekişen terörü azdırttık, kudurtturduk,
Pişmanlık yasasından bak ne geçti eline?
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

O pişman teröristler, Batman’ı tüm yıkanlar,
Bakanlık kapısında canlı bomba çıkanlar,
Haç saplı hançerleri böğrümüze sokanlar,
Fazla değer verildi Ermeni’nin dölüne,
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

Başladınız bu işe, bir çam daha devirin;
Apo’nun cezasını tahliyeye çevirin.
Eh artık girersiniz, Birliğine gâvurun,
Biz ayak uydurdukça Avrupa’nın teline,
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

Brüksel’de konuşup, burda çark ederseniz,
İhanetin adına “Kürt sorunu” derseniz,
Kürt ile eşkiyayı bir kefeye korsanız,
Kimi mıhına vurur, kimi ise nalına,
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

Silahı bıraktırıp konuşmakla iş bitmez,
Silahı bırakanın teröristliği gitmez.
Konuşanları tarih hiçbir zaman affetmez,
Bir kez düşen kurtulmaz, bu milletin diline,
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

Her kim gaflet, dalâlet, bilmem ney içindeyse,
Biraz dikkat göstersin ağzından çıkan sese.
Hiçbir güç yapılamaz toprakla mukayese,
Vatan masaya konmaz, bu böylece biline,
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

Peki, bunca soruna yok mudur çözüm şekli?
ERBABİ yıllar yılı şunu dedi sürekli;
“Bu milletin başına TÜRK’ÜM diyen gerekli”
Başka türlü düzelmez, konulmaz iş yoluna,
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

14/04/2006 – KAYSERİ

“Milletin efendisi sensin” deme,
Sen benim halimden ne anlarsın be?
Ekini biçip te harman yerine,
Kağnıya yükleyip getirdin mi hiç?

Sabah olup, güneş doğduktan sonra,
Koyunu, davarı sağdıktan sonra,
Ahırı kürüyüp yığdıktan sonra,
Tarlaya azığı götürdün mü hiç?

Hem tarlada, hem evde iş görerek,
Bir günde tam otuz yığın vurarak,
Ağacın dalına beşik kurarak,
Çocuğu oraya yatırdın mı hiç?

Irgat ile mercimeği yolunca,
Güneş tam tepede, öğlen olunca,
Acıkıp ta yemek vakti gelince,
Ekmeği yoğurda batırdın mı hiç?

Biraz mola verip keli taşında,
Alnından süzülen terler kaşında,
ÇAMURLU PINAR’da, çeşme başında,
Cigara yakarak oturdun mu hiç?

Tatili Marmaris, Milas’ta değil,
Bolu, Kartalkaya, Manyas’ta değil,
Havai, Hong Kong’ta, Paris’te değil,
ERBABİ’yle ….KÖY’de bitirdin mi hiç?

23.04.1997

Şaşırdık biz renkleri,
Kızılları ak sandık.
Vatan için ölenle,
Satanları denk sandık.

Aydın geçindi çoğu,
Çağdaşlık varı yoğu,
Böldüler batı doğu,
Zekâları çok sandık.

Yanlış idi yolları,
Çoğu mason dölleri,
Çürümüş hep dalları,
Biz de daha kök sandık.

Gerçeği dedi diye,
İnanmadık ERBABİ’ye.
Ciğer verdik kediye
Onları bir b… sandık.

26.02.1997

Ne yana bakarsanız, bir vahşet yaşanıyor,
Müslüman coğrafyası hep kana boyanıyor.
Dünyayı babasının çiftliği mi sanıyor?
Medeniyet denilen herhalde bu olmalı!
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

Söyleyin, olanlara nasıl dayansın yürek?
Lübnan meselesine acil el atmak gerek.
Bir tarafta Filistin, diğer tarafta Irak,
Ortadoğu kan gölü, baştan sona yaralı,
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

Yahudi çoluk çocuk demeden öldürüyor,
Şu Bir-leş’miş Milletler neden sessiz duruyor?
Kofi Anan sustukça keyfinden kuduruyor,
Bu büyük rezalete bütün gözler kapalı,
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

Irak deyince aklım kaldı Musul, Kerkük’te,
Bu işte susanların boynu ağır bir yükte.
Peşmerge bayrakları dalgalanıyor gökte.
Barzani, Talabani ABD’nin çakalı,
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

Ermeni Türk koymadı Karabağ, Nahçivan’da,
Böyle zulüm görmedi Bakü, Bakü olanda.
Milyonlarca Azeri yurtsuz kaldı bir anda,
Neden çifte standart, kulaklar hep tıkalı?
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

Moskof, bildiğin Moskof; düşmanlıktan hiç caymaz,
Çeçenlerin hakkını insan hakkından saymaz.
Bırakın hak vermeyi, insan yerine koymaz,
Batı’yla aynı dinden, sicili sabıkalı,
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

Doğu Türkistan’ıma çöreklenmiş Kızıl Çin,
Ora Ata yurdumuz, vatanıydı dedemin.
Mezarında rahatsız İsa Yusuf Alptekin,
Şehitlerin kemiği artık huzur bulmalı,
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

Kimse dönüp bakmıyor Evlâd-ı Fatihan’a,
Sırplar neler yaptılar Bosna’lı müslümana..
Emsalsiz bir soykırım gösterdiler cihana,
Herhalde fazla geldi önüne konan yalı,
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

Peşpeşe patlak verdi, alçaklıklar serisi,
Kıbrıs’ı Türksüz koymak Rumların önerisi,
Kıbrıs bu memleketin Yozgat’ı, Kayseri’si,
Bütün alem bu işi iyice anlamalı,
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

ERBABİ der, elini çek artık ülkemizden,
Dedelerinin leşi çıkar bak Akdeniz’den!
Haberimiz yok sanma kırdığınız cevizden,
Sayenizde doyuyor binlerce PKK’lı,
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

01 / 08 / 2006 – KAYSERİ

Namaz, oruç, hac, zekat, kelime-i şehâdet,
Oh ne güzel, hepisi bu beş şeyden ibaret.

Tam altıbin altıyüz atmışaltı dır ayet,
“Bunların hepisine uyun” diyor Muhammet.

Uyun ki üstünüze Mevla’dan yağsın rahmet,
Beş şart ile sınırlı değil ki İslamiyet.

Üç günlük ömür için nedir bunca zaafiyet?
İkisi de önemli; hem bura, hem ahiret.

Müslüman dünya için çekmez bu kadar zahmet,
Hata üstüne hata, gaflet üstüne gaflet…

Her işimiz yapmacık,göstermelik ibadet…
Böyle giderse eğer, sonumuz bir felaket.

Sen tut, dini sadece cami içine hapset,
Sonra da aç elini, iste Allahtan cennet!

Gerçek mü’min olmaya etmeli artık gayret,
O şanlı Peygambere böyle olunmaz ümmet.

Birazcık gösterelim insan gibi cesaret,
Gösterelim ki sona ersin, nefs’e esâret.

Bre gafil ERBABİ, kopmamışken kıyamet,
Attığın her adıma daha fazla dikkat et!

35 sene geçmiş, baştan sona cehâlet,
Rabbim! Onu bağışla, Rabbim sen onu affet.

07.04.2005

Duydun mu hemşerim? Bizim ülkede,
“İslam PKK’dan zararlı” dendi.
Gel de akıl erdir, hadi bu derde,
“İslam PKK’dan zararlı” dendi.

Önce inanmadım duyduğum zaman,
Tüylerim ürperdi ardından hemen.
Yüzde doksan dokuz insana rağmen,
“İslam PKK’dan zararlı” dendi.

Fitneyi, fesadı yayanlar varken,
Yetimin hakkını yiyenler varken,
Devlet bankasını soyanlar varken,
“İslam PKK’dan zararlı” dendi.

İslam ki teröre “dur” diyen bir din,
Köleye, esire hür diyen bir din,
Zenciyle beyaza “bir” diyen bir din,
“İslam PKK’dan zararlı” dendi.

İsrail’de bile görülmez bu hal,
Bunu söyleyenin aklı yok herhal…
Sözünü geriye almalı derhal,
“İslam PKK’dan zararlı” dendi.

Bizde de hata var; koyunuz, koyun,
Her tür hakarete eğmişiz boyun.
Günlerdir sürüyor bu kahpe oyun,
“İslam PKK’dan zararlı” dendi.

ERBABİ bak sen şu yenilen halta,
Diyenler sokakta atıyor volta,
PKK vatana vururken balta,
“İslam PKK’dan zararlı” dendi.

10.02.1998

Artık aklım başıma yeni geldi arkadaş,
Her şeye kafa yordum, kalanlara karışmam.
İsterlerse düpedüz ilan etsinler savaş,
Yaralıya, esire, ölenlere karışmam.

Demek ki vazgeçermiş, huylu olan huyundan,
Bundan böyle farkım yok, gözü bağlı koyundan.
Ülkenin ekmeğini yiyip, içip suyundan,
Daha sonra da nankör olanlara karışmam.

Tövbe olsun, haine gayrı hain der miyim!?
Sütten ağzım yanmış ki,yoğurt moğurt yermiyim?
Abdullah Öcalan’a bile kin güder miyim?
Yurdumu parsel parsel bölenlere karışmam.

Heveslenen uğraşsın, aklıyla varsa zoru,
Niye böyle oluyor? diye sormam hiç soru.
Kurcalamam bir işi, olsa da eğri doğru,
Her ağızdan dökülen yalanlara karışmam.

İsteyen hırsızları iş başına getirsin,
Gelenler hazinede ne var, ne yok bitirsin.
Gücü yeten deveyi hamuduyla götürsün,
Yetim, yoksul hakkını yiyenlere karışmam.

Trilyon götürürken mafyası, bürokratı,
Vatandaş bırakmasın böyüğe itaatı.
Kahve kaşığı ile verip te yüzde altı,
Tekrar kürekle cepten alanlara karışmam.

Mozaik kazanına çevirdiler ülkeyi,
Kimisi kökten dinsiz, kimisi Türkiyeli.
Türk’e karşı kurulmuş her türlü dış kökenli,
Pusuya, tuzaklara, planlara karışmam.

Başkasının halinden, dertlerinden bana ne?
Kıyamet kopsa bile, ben bakarım keyfime.
İsterse bin değil de, yaşasın yüzbin sene,
ERBABİ’ye değmeyen yılanlara karışmam.

11.02.2004

Yurtta barış, cihanda da… âmennâ,
Tüm dünya barışı isterse amma.
Düşmanlar bir yandan vururken bana,
Ben böyle barışa karşı olurum.

Herkes fikirini açık söylesin,
Sınıra gelince biraz beklesin.
Sakın kimse bölücülük etmesin,
Ben böyle görüşe karşı olurum.

Vatanını seven hainlik etmez,
Yurdumu bölenin ardından gitmez.
Babam olsun isterse, hiç fark etmez,
Ben böyle duruşa karşı olurum.

Yiğit olan mertçe kavgalar yapar,
Yenilen, hasmının elini öper.
Namertse, bıçağı sırtına saplar,
Ben böyle vuruşa karşı olurum.

Haklı haksız herkes bilecek diye,
Meydan haklılara kalacak diye,
Korkar, “sıra bana gelecek” diye,
Ben böyle ürüşe karşı olurum.

Adamın yüzüne bakan bir kere,
Zenci sanar, batmış simsiyah kire.
Ne ırmak temizler onu, ne dere,
Ben böyle kir işe karşı olurum.

Hainler bu laftan anlarsa tabii,
Hiçbir şeye karşı olmaz ERBABİ.
Ammaaa derlerse ki bildiğim gibi,
Ben böyle her işe karşı olurum.

09.03.1999

Ta geçen yıl hükümet vermişti bir “kırk” sözü,
Bu haberi duyunca güldü memurun yüzü.
Velâkin altı aydır herkesin yolda gözü,
Önce sevinen yüzler daha sonra buruştu,
Herhalde bu gidişle kırklar kırka karıştı.

Sendika ve hükümet baktılar oluruna,
Anlaşma sevk edildi Bakanlar Kurulu’na.
Tasarı daha sonra düştü Meclis yoluna,
Mecliste Plan Bütçe Komisyonu görüştü,
Herhalde bu gidişle kırklar kırka karıştı.

Grev, toplu sözleşme kısıtlanınca tabii,
Memurun zam isteme hakkı yok işçi gibi.
Eli kolu bağlanmış, bilmez mi Kemal Ağbi!
Bütçe açık verecek diye epey gırıştı,
Herhalde bu gidişle kırklar kırka karıştı.

Eğer ki verseydiniz, üretmeden bahâne,
Pastörize yumurta alırdık birkaç tane.
Bir de, aklım ermedi benim şu “seyyânen” e,
Düşünmekten bu ara kafam epey karıştı,
Herhalde bu gidişle kırklar kırka karıştı.

Sakın memur yüzünden streslere girmeyin,
Artık gerek kalmadı, vermezseniz vermeyin.
Canlarınız sağ olsun, tek sizler üzülmeyin,
ERBABİ tutulmayan vaatlere alıştı,
Herhalde bu gidişle kırklar kırka karıştı.

01/03/2006

Dinleyin ey memurlar! duyduk duymadık demen,
Bizden komut almadan sakın ha bir halt yemen.
Kafanıza estikçe kıyafet değiştirmen,
Emir ile yatılıp, emirle kalkılacak,
On beş mayıstan sonra ceket çıkarılacak.

Herkes dikkat etmeli giysinin âhengine,
Atletleri uymalı donlarının rengine.
Allahtan açtırıp da bakmıyoruz biz gene,
Gömleklere yakışır kıravat takılacak,
On beş mayıstan sonra ceket çıkarılacak.

Biz böyle düşünmesek, sıcakta terlerdiniz,
Sonra soğuk su içip, ayvaları yerdiniz.
İki de bir sevk alıp, doktora giderdiniz,
Benim memurum sağlam ve de zinde kalacak,
On beş mayıstan sonra ceket çıkarılacak.

Hep sizi düşünmekle geçer gündüz, gecemiz,
Temiz memur yaratmak bizim bütün gayemiz,
Ta tepeden tırnağa olmalı herkes temiz,
Gerekirse her sabah tırnağa bakılacak,
On beş mayıstan sonra ceket çıkarılacak.

Bu ERBABİ bir türlü sözümüzü tutmuyor,
Aldığı maaş yeni ceket bile etmiyor,
Yüzde “ikibuçuk” zam nerenize yetmiyor?
Kemerlerin deliği az daha sıkılacak,
On beş mayıstan sonra ceket çıkarılacak.

15 Mayıs 2006- KAYSERİ

Bu ülkede şairin meşhur olması için,
Vatana ve millete biraz atması lazım.
Cebinin Dolar ile, Markla dolması için,
Devletin kanununa kafa tutması lazım.

Bizim meşhurlarımız hep dışardan beslenir,
Türk ün düşmanı ile aynı telden seslenir.
Başı dara düşünce oralara yaslanır,
Yan gelip Avrupa’da rahat yatması lazım.

Başka yolu kalmadı inanın bu düzende,
Aydını da böyledir, şairi de, yazan da.
Doğru ile yanlışı karıp aynı kazanda,
Gerçeklerin içine yalan katması lazım.

Hainlik etmez ise, erir gider hap gibi,
Kimseler sahip çıkmaz, kalır böyle sap gibi.
Amma iğne olursa, veyahutta çöp gibi,
Milletinin gözüne biraz batması lazım.

“PKK haklı” diye gider, onu destekler,
Devletin askerini, polisini köstekler.
Federasyon, özerklik …bitmez gayrı istekler,
Bölücünün ardından illâ gitmesi lazım.

Gel de sen akıl erdir zihniyete, kafaya,
Sabıkalı olmazsan emek gider havaya.
Devleti Waşhington a, Avrupa, Moskova’ya,
“İnsan hakkı yok” diye jurnal etmesi lazım.

Vatanını sevense Arif gibi sürülür,
Sürülmeyip kalırsa, defterleri dürülür.
Meşhur olmak nerede, ancak düşte görülür,
Gerçek olsun diyenin vatan satması lazım.

Birazcık ters düşmeli geçmişine, mazine,
Yoksa asla giremez medyamızın gözüne.
Tükür ERBABİ böyle meşhurluğun yüzüne,
Sahtekârlık devrinin artık bitmesi lazım.

03.04.1997

Mstır Derviş! ABD’ye bir danış;
Şu dağların yeli nasıl olmalı?
Allah muhafaza, yapmayak yanlış
Ağaçların dalı nasıl olmalı?

Para göndermezler yaparsak hata,
İtaat etmezsek almazlar AT’a.
Elimize, çizip versinler rota,
Tuvaletin yolu nasıl olmalı?

Kızarlarsa, yardım kesilir geri,
Başların üstünde onların yeri.
Kaç kaşık atalım çaya şekeri?
Kahvelerin falı nasıl olmalı?

Bundan böyle fare kediyi tutsun?
Küçük balık büyük balığı yutsun?
Fakirler ekmeği, aşı unutsun,
Köpeklerin yalı nasıl olmalı?

Yılda kaç kez çiçek açsın akasya?
Karpuz üretsin mi artık Amasya?
İsterlerse Van’a bağlansın Tosya,
Eğirdir’in gölü nasıl olmalı?

Örümcek nereye kursun ağını?
Helal sayalım mı domuz yağını?
Keselim mi atların tırnağını?
Katırların nalı nasıl olmalı?

Dolsun diye şu devletin kasası,
Bir günde çıkarttık uydum yasası.
Dışardan geliyor her şeyin hası,
Acaba Türk malı nasıl olmalı?

Ne hallere geldi ülkenin şekli,
Her zaman güçlüler oluyor haklı.
ERBABİ’nin artık kalmadı aklı,
Bakırköy’de deli nasıl olmalı?

05.01.2002

Bir laf dolaşıyor yine ortada,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker?
Her hecesi yanlış, her harfi hata,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

Zaten hain dolu solun ve sağın,
Koz verdin eline, bunca alçağın.
Ağzından çıkanı duysun kulağın,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

Yahudiler yardım istedi diye,
Lübnan’a askeri göndermek niye?
Benzemez bu işler attan düşmeye,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

Affedip hapisten saldın itleri,
Açtı başımıza bunca dertleri.
Yatarken mi verdi bu şehitleri?
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

Kuyuya taş atmış delinin biri,
Çıkaramaz olmuş akıllı, geri.
Anlayanlar varsa gelsinler beri,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

ERBABİ zoruma gitti bu defa,
Kalmamış utanma, tükenmiş vefa.
Bilal ABD’de sürerken sefa,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

09 / 09 / 2006 – KAYSERİ

Yunan düşmanlığını anlamak için ille,
Bir kez daha İzmir’e çıkması mı gerekir?
Kurtuluş Savaşında olduğu gibi yine,
Evi-barkı başına yıkması mı gerekir?

Bir türlü anlamıyor bizdeki inatçılar,
Dostluk bestesi yapan sahtekâr sanatçılar,
Sözümona aydınlar, siyasetten rantçılar…
İç yüzünü ortaya dökmesi mi gerekir?

Yunan’ın niyetini Türk’ten iyi kim bilir?
Bunlar Yunan’ı Türk’ten fazla sever,kim bilir?!!
Hayvan hayvanlığıyla “dost kim,düşman kim” bilir,
Boynunuza yuları takması mı gerekir?

Deprem şefkate muhtaç edince insanları,
Göstermelik yardımla kandırdılar bunları.
Artık Türk dostu oldular sandılar Yunanları,
Üzerine dikkati çekmesi mi gerekir?

Bir-iki gün geçmeden döndü Yunan sözünden,
Sonunda Simitis’in bakla çıktı ağzından;
“Bizden jest bekliyormuş” anladık en azından,
Bayrağını Kıbrıs’a dikmesi mi gerekir?

İş işten geçer ise kâr etmez “eyvah” demek,
İnsanları küçültmez doğru sözü dinlemek.
ERBABİ’nin görevi, bir kez daha söylemek,
Milletimin kanının akması mı gerekir?

21.11.1999

Şu IMF belası kapımdan gitmedikçe,
Ekonomi düzelmiş olsa ne yazar sanki?
Çöpten ekmek toplayan insanlar bitmedikçe,
Enfilasyon eksi’ye gelse ne yazar sanki?

Yüksek okul mezunu bir işe giremiyor,
Bitirdiği fakülte bir halta yaramıyor,
Okuduğu okulun hayrını göremiyor,
Evi diploma ile dolsa ne yazar sanki?

Başörtü yasaklansa kamusal yerde, fakat;
Malının yarısını zenginler verse zekât,
Günde beş vakit değil, isterse beş yüz rekât,
İsteyen namazını kılsa ne yazar sanki?

Benim nazlı bayrağım yerlere atılırken,
Yabancı vakıflara toprağım satılırken,
Sokaklarda açıktan İncil dağıtılırken,
Vatandaş ucuz karpuz alsa ne yazar sanki?

Biten terör yeniden azdı “uyum” yüzünden,
Biz hâlâ Avrupa’nın gidiyoruz izinden.
Gâvura güven olmaz, döner hemen sözünden,
Her gün yeni bir haber salsa ne yazar sanki?

Tekrar şehit tabutu gelmeye başladı bak,
Otuz beş bin az geldi, katlanıyor artarak.
Kuş sütüyle beslenen İmralı’daki alçak,
Bundan sonra geberse, ölse ne yazar sanki?

Son sürat itilirken ülkem bir uçuruma,
Peşkeş çekiliyorken Güzel Kıbrıs’ım Rum’a,
Ben ne cevap veririm yarın bir gün oğluma?
Halimi birileri bilse ne yazar sanki?

Eline geçen fırsat kaçıp gittikten sonra,
Her gelen başına dert açıp gittikten sonra,
Malatya’dan ötesi uçup gittikten sonra,
Kayseri ERBABİ’ye kalsa ne yazar sanki?

10.07.2005

Yıllardır yaptığımız,
İşleri hep boş gördük.
Terk edip uykumuzu,
Uyanıkken düş gördük.

Öz kültürüm satıldı,
Mâneviyat atıldı,
Yanlış yollar tutuldu,
İkileri şeş gördük.

İhanete dalanlar,
Kara, kızıl planlar
Koynumuzda yılanlar,
Bağrımızda taş gördük.

Yası yasa eklerken,
Kalbimizde saklarken,
İlkbaharı beklerken,
Eylüllerde kış gördük.

O kara günümüzde,
Bu gün ve dünümüzde,
Her zaman önümüzde,
Eğilmez bir baş gördük.

Kurtulmuşken derdinden,
Namert çıktı yurdundan,
ERBABİ’yi sırtından,
Vuran çook kalleş gördük.

–Hak ettiler satırı,
Var Yaradan hatırı.
Yunusluktan ötürü,
Onları da hoş gördük.–

25.02.1997

Eylül günü ülkeyi uçurumdan kurtardık,
Maazallah, Türkiye yoksa iflah olmazdı.

Daha önce kargaşa durdurulurdu amma,
O zaman darbemize bir gerekçe kalmazdı.

Amerika ağbimiz eğer bizi sevmese,
Bunca insan var iken, görev bize gelmezdi.

Ansızın mehter marşı çalmasak radyolardan,
Bu millet ömür boyu mutlu olup gülmezdi.

Demokratik yollardan yönetici olana,
İdareyi bıraksak, bizim küpler dolmazdı.

Koministler ne güzel cirit atıyorlardı,
Bu zavallı gençlerden hiçbir zarar gelmezdi.

Tüm suç ülkücülerde, ne var karşı koyacak?
Onlar vatanımızı parça parça bölmezdi.

Her işe sokmasalar şunlar burunlarını,
Kan gövdeyi götürmez, hiçbir fidan solmazdı.

Adam gibi yerinde otursalardı eğer,
Şehitlerin sayısı taa Beşbin i bulmazdı.

Sahibi siz misiniz, biz dururken vatanın?
Biraz daha geciksek, bunu kimse bilmezdi.

Vatanı kurtaranla, satan aynı kefeye,
Konmasa, mahkememiz adaletli olmazdı.

Aslında kominizm o kadar kötü değil,
Bir de onu denesek hiçte fena olmazdı.

Şu an bile ülkeyi eğer biz yönetseydik,
Başörtülü genç kızlar okullara girmezdi.

Daha gençtim, ne vardı emekli olmasaydım,
Tavla oyna, balık tut zaman böyle dolmazdı.

Hükümdarlık süremi 70 yıla çıkarsam,
Benden korktuklarından, kimse karşı durmazdı.

Eylül de silindirle sildiğim ülkücünün,
Tekrar dirileceği aklıma hiç gelmezdi.

Engellemek üzere kurduğumuz barajı,
Yıkarak iktidara, imkanı yok gelmezdi.

Netekim bu ERBABİ şiir miir yazamaz,
Yazsa da kitabını kimse satın almazdı.

12.10.1997

Ölü toprağı mı var üstümüzde?
Noldu bu millete, gardaşım noldu?
Bütün şer odaklar hep kastımızda,
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

Kimsenin gözüne giremiyoruz,
Haklıya hakkını veremiyoruz.
Adam gibi hayat süremiyoruz,
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

Ne töre, gelenek, anane kalmış,
Töre’nin yerini rezalet almış.
İslâmî terbiye demode olmuş
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

Değil miydik üç kıtanın hakimi,
Çekiyoruz şimdi dünya yükünü.
Batı’ya kul olmuş aydın takımı,
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

Kulakta küpeyle geziyor gençler,
Çileyi görmeden beziyor gençler,
Bataklık içinde yüzüyor gençler,
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

Mektebe gizlice esrar sokulur,
Gençlerin beynine zehir sıkılır.
Dede Korkut varken Şekspır okunur,
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

Pop ile caz milli müziği yendi,
Bütün herkes Madonna’yı öğrendi.
Bilinmiyor Itrî, Dede Efendi,
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

Gastelere baksan bom boş yazılar,
Tv lerde pempe pembe diziler.
Çıplaklığı sanat yaptı d…..ler,
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

Bir tarafta vatan için ölenler,
Öbür yanda diskolara dolanlar.
Uzun saçlı, kız kılıklı oğlanlar..
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

……………………………….
Dilinde tüy bitti hep diye diye.
Açıklama yapın şu ERBABİ’ye
Noldu bu millete, gardaşım noldu?

13.07.1997

İlim artık çıktı ilim olmaktan,
Okullarda şiddet artar elbette.
Bu gemi karaya oturdu çoktan,
Okullarda şiddet artar elbette.

Acaba nereye gidiyoruz biz?
Her taraf karanlık, görünmüyor iz.
Patlamaya hazır bomba gibiyiz,
Okullarda şiddet artar elbette.

Her zaman Batı’nın izinden gittik,
Fatih’in yerine Rambo öğrettik.
Galiba bir yerde biz hata ettik!
Okullarda şiddet artar elbette.

Mesnevî’den uzak tuttuk gençleri,
Şekspir’le terbiye ettik gençleri.
Bir reyting uğruna sattık gençleri,
Okullarda şiddet artar elbette.

On yaşında çocuk tiner kokluyor,
Kitabın içinde esrar saklıyor.
Ana baba ondan hayır bekliyor,
Okullarda şiddet artar elbette.

Rüzgârı ekenler, biçer fırtına,
Vebâli yükledik gencin sırtına.
Hangi bir gün dönüp baktık derdine?
Okullarda şiddet artar elbette.

Boşa suç bulmayın sakın gençlere,
Beyinler hep ziyan oldu boş yere.
Verilmezse iman, ahlâk ve töre,
Okullarda şiddet artar elbette.

Kimse ERBABİ’ ye vermesin akıl,
Maalesef durumlar aynen bu şekil.
Meclis’te boks maçı yaparsa vekil,
Okullarda şiddet artar elbette.

08/06/2006 – KAYSERİ

Öğretmenim! Neden bana,
Geçmiş günü öğretmedin?
Oysa çok muhtaçtım sana,
İlim-fen’i öğretmedin?

Karşındaki bir çocuktu,
Dünyadan haberi yoktu.
Fakat senin bilgin çoktu,
Bildiğini öğretmedin.

Yollarım tehlike dolu,
Bağlı kaldım eli, kolu.
Şaşırdım da sağı-solu,
Doğru yönü öğretmedin.

“Uygarlık” tan dem vururdun,
Batı’yı övüp dururdun.
Mazimi çağ dışı buldun,
Hiçbir “yeni” öğretmedin.

İngilizce konuşurdun,
Almanca şarkı okurdun,
Fransızca soru sordun,
Türk dilini öğretmedin.

Avrupa’nın her şeyini,
Giyimini, kuşamını,
Ezberlettin yaşamını,
Bilimini öğretmedin.

Laf ederdin Frenkler’den,
İyonlar’dan, Vikingler’den.
Bahsetmedin hiç Türkler’den,
Göktürk, Hun’u öğretmedin.

Anlatmazsan ne bileyim?
Aristo’yu mu seveyim?
Mevlânâ kim, Yunus neyim?
Kültigin’i öğretmedin.

Hiç haberim yoktu Hak’tan,
Çoklar içindeki Tek’ten!
Bütün dünyayı yoktan,
Var edeni öğretmedin.

ERBABİ yaram derinden,
Hiç ümidim yok yarından.
Vazgeçtim ben her birinden,
Bana beni öğretmedin.

01.01.2000

Annem bana bir masal
Anlattı yıllar önce.
Hayretlere kapıldım,
Masalı dinleyince.

İsmi Pinokyo olan,
Küçük bir kukla varmış.
Yalan söyleyince o,
Burnu hemen uzarmış.

Onun uzun burnuna,
Bakanlar hep anlarmış.
Yalan söylediğini,
Görüp, kimse kanmazmış.

Masal bu ya, bitince,
Kafamı karıştırdı.
Hemen o an beynimde,
Bir şeyler çağrıştırdı.

Eminim benim gibi,
Hep merak edersiniz.
Politikacıların burnu,
Neden uzun dersiniz?!!

24.01.1997

Yahudi vahşeti sarmış dört yanı,
Regaib kandilin mübarek olsun.
Su gibi akıyor Müslüman kanı,
Regaip kandilin mübarek olsun.

Hangi birisine dayansın yürek?
Lübnan’a acilen al atmak gerek.
Bir yanda Filistin, bir yanda Irak,
Regaib kandilin mübarek olsun.

Tüm İslam Âlemi bıçak sırtında,
Aç gözlü Araplar petrol derdinde.
Gram üzüntü yok bir tek ferdinde,
Regaip kandilin mübarek olsun.

ABD işine kimseyi katmaz,
AB çözüm için bir adım atmaz.
“Bir-leş’miş Milletler” kılın kıpratmaz,
Regaib kandilin mübarek olsun.

Boyunca batmışken bunca günaha,
Sıhhat ve âfiyet dileriz daha.
Dönmeye yüzümüz var mı Allaha?
Regaip kandilin mübarek olsun.

Çöplükten yiyecek toplarken fakir,
Nefis kurtarmaya çekilmez zikir.
Karınlar doydu mu, yarabbi şükür,
Regaip kandilin mübarek olsun.

Sadece göz attık mevcut duruma,
ERBABİ gerek yok fazla yoruma.
Bir şey yapamamak gider zoruma,
Regaip kandilin mübarek olsun.

27 / 07 / 2006

Ben bir öğretmenim,
Güya ilim saçıyorum.
3 – 5 yıl öncesine(*),
Bosna’da savaş çıkana.
Müslüman kanı akana kadar,
Orada müslüman yaşadığını,
Bilmiyordum.
Yugoslavya diye duyardık adını,
Onu da futbol takımlarına gelen,
Adının sonu “iç”le biten topçulardan
Meğer Bosna benim.
Canımdanmış, kanımdanmış, dinimdenmış,
Utanıyorum…


Ben bir öğretmenim,
Güya ilim saçıyorum,
3 – 5 yıl öncesine,
Rus Çeçen’e saldırana,
Ocağını söndürene kadar,
Onların müslüman olduğunu,
Bilmiyordum.
SSCB diye duyardık adını,
Onu da içimizdeki kızıllardan!
Meğer dedemin anlattığı,
Anlatırken ağladığı,
Kafkas kartalı Şeyh Şamil,
Çeçenmiş.
“Şamili bilmeyen atasını ne bilir?”
Diye sözler duyardım,
Gerçekmiş.
Meğer Çeçen benim,
Canımdanmış, kanımdanmış, dinimdenmiş.
Utanıyorum.

Ben bir öğretmenim.
Güya ilim saçıyorum.
3 – 5 yıl öncesine,
Karabağ’da harp çıkana,
Azeri gözyaşı dökene kadar,
Onların TÜRK olduğunu,
Bilmiyordum.
Adını hiç duymadım.
Meğer Nahçivan bize,
Ne kadar da yakınmış.
Ağrı’nın iki adım ötesi,
Aras’a iki kulaçmış.
İstiklal Harbi’nde bize,
“Rusyadan geldi” denen altınlar,
Onlarınmış.
Meğer Azeri benim,
Canımdanmış, kanımdanmış, dinimdenmiş.
Utanıyorum.

Ben bir öğretmenim,
Güya ilim saçıyorum.
3 – 5 yıl öncesine,
Rusya dağılana,
Türkler hep bağımsız olana,
Sıra Doğu Türkistana gelene kadar,
Onların Türk olduğunu, bilmiyordum.
Çin’in bir eyaleti olduğunu duyardık.
Onu da doksan küsur yaşında,
Dedekorkut’u andıran,
Garip giysili o adamdan!
Meğer Doğu Türkistan bizim Atayurdumuzmuş.
Hele diyorum, o çekik gözler,
O gözüme yabancı gelmeyen çekik gözler…
Meğer Doğu Türkistan benim,
Canımdanmış, kanımdanmış, dinimdenmiş.
Utanıyorum.

Ben bir öğretmenim,
Güya ilim saçıyorum.
3 – 5 yıl öncesine,
Kırım’da, Kerkük’te, Musul’da
Velhasıl tüm dünyada bizden başka,
Üçyüz milyon Türk’ün yaşadığını,
Bilmiyordum
TURAN diye duyardık adını,
Onu da, Ziya Gökalp’in;
Babamın, evimizin duvarına astığı
O levhada yazan,
“Vatan ne Türkiyedir Türklere, nede Türkistan.
Vatan; büyük ve müebbet bir ülkedir: TURAN”
Sözlerinden.
Meğer Turan benim, canımmış, kanımmış.
Utanıyorum

Hayır utanmıyorum,
Onları bize öğretmeyenler dururken,
Ben neden utanayım?
Onlar utansın.
Ne bileyim ben,
Tv’ler hiç anlatmazdı ki,
Ders kitaplarında da okumadım…

En çok bir şeye gülüyorum, hatırladıkça:
“Kırımdan gelirim aman “
Diye başlayan,
O marşı dinlediğimde,
Kınm’ı sanardım ki,
Bünyan’ın ötesinde bir yerdir’
SUÇ KİMİN?

*:Şiir yazıldığı yıla göre değerlendirilmelidir.

14.01.1997

Birkaç gündür ülkemizde Türk’ün nabzı yoklanıyor,
Tahrikçiler “bayrak” gibi hassas yerden yükleniyor,
Maskelerin arkasına gerçek yüzler saklanıyor,
Oynanılan oyunlara dama taşı yapılmayın,
Sakın ola Türk milleti, tahriklere kapılmayın!

Dinlemeyin, önünüze çıkan tüm yalancıları,
Bozkurtların ayak sesi ürküttü fincancıları,
Hep bu yüzden telaşları, hep bu yüzden sancıları,
Meseleyi anlamadan sokaklara dökülmeyin,
Sakın ola Türk milleti, tahriklere kapılmayın!

Bu devletin kolluk gücü, askeri var, polisi var,
Kaş yapalım derken, sonra gözlerimiz görür zarar.
Hak edene cezasını verir elbette yasalar,
Hakim gibi hüküm verip, savcı gibi takılmayın,
Sakın ola Türk milleti, tahriklere kapılmayın!

Önce hain senaryonun altyapısı hazırlandı,
Senaristi, başrolcüsü hep bir araya toplandı,
Mersin’de ve Trabzon’da birkaç perdesi oynandı.
Dikkat edin, bu filimde dublör tavrı takınmayın,
Sakın ola Türk milleti , tahriklere kapılmayın!

Zaten medya hazır kıta, yazmak için hata bekler,
Ufacık bir yanlış yapsan, bir üstüne bini ekler.
Olayları çarpıtarak yorumlar eski tüfekler!
Çifte standart yüzünden, aydınlar (!) dan yakınmayın,
Sakın ola Türk milleti , tahriklere kapılmayın!

Bunu söylerken hiç kimse şu anlamı çıkarmasın;
Bayrak, Kuran, Din ve Devlet sahipsiz kaldı sanmasın.
Tepkimizi koyarken de hukuk dışında olmasın,
Vatana sahip çıkmada namertlerden sakınmayın,
Sakın ola Türk milleti , tahriklere kapılmayın!

ERBABİ der; daha fazla kurcalanmasın bu yara,
Bir atımlık tuz alarak koşmayalım her hıyara.
Aklı selim davranalım, kışkırtıcı çabalara,
Ülke bizden hizmet bekler, yorulmayın ve yılmayın,
Sakın ola Türk milleti , tahriklere kapılmayın!

13.04.2005-KAYSERİ

Devlet baba sağolsun,”tasarruf edin” diyor,
Kendi önayak olmuş, bizi teşvik ediyor.
Neyden tasarruf etsem, benim aklım ermiyor,
Soframdaki havyardan, baldan mı vaz geçmeli?

Ne yapalım, bizlerde Paris’ten giyinmeyiz,
Modaya uydum diye millete övünmeyiz,
Tuvalete giderken mersedese binmeyiz,
Deri çanta, kürk manto, şaldan mı vaz geçmeli?

Zaten verilen maaş bana çok geliyordu,
Villamın masrafları milyarı buluyordu,
Aldığım yat sayısı nerdeyse elli oldu,
Üstümdeki gayrımenkulden mi vaz geçmeli?

Nerelerde harcanır acaba bu paralar?
Kepek yapmıştı zaten içtiğim şu purolar.
Hanım elmas, yakuta çok düşkün bu aralar,
Mücevherden, altından, puldan mı vaz geçmeli?

Yapılan bunca dedi-kodulardan bıkmıştım,
İthal mama aldığım kedilerden bıkmıştım,
Çocuklarıma bakan dadılardan bıkmıştım,
Kapımdaki uşaktan, kuldan mı vaz geçmeli?

Tasarrufu bizlere Resulallah öğretmiş,
“Yiyin, için, velâkin israf etmeyin” demiş.
ERBABİ yıllar yılı bu sözü dinlememiş,
Fazla gelen bunca mülk, maldan mı vaz geçmeli?

11.03.1997

Yahudi’nin gönlünü hoşnut eylemek için,
Meclisten bir kalemde çıktı tezkere yine.
Bu sefer de Lübnan’a ağıt söylemek için,
Galiba yol göründü bizim askere yine.

Memuruna verirken “yüzde 4” lük bir kıymet,
Gâvurun arzusuna kayıtsız – şartsız “evet”!
Üstün başarısıyla artık bizim hükümet,
Bu yıl aday yapılır, kesin Oskar’a yine.

İstersen davul çalsın, yada istersen kaval,
Bu beyler anlamıyor, yine okunur maval.
Herhalde unutuldu geçen seneki çuval,
Olmaya gerek var mı, artık maskara yine?

PKK denen bela varken zaten başında,
Askerimin işi ne, vatanımın dışında?
Hatayı yapanların olur her an peşinde,
Bu ERBABİ dil döker, size yüz kere yine.


05 / 09 / 2006 – KAYSERİ

Bu gün dil bayramı, yıl dönümünde,
Fevkalâde geliştirdik Türkçe’yi.
Bıraktı Atatürk, yetmiş senede,
Yetmiş parça bölüştürdük Türkçe’yi.

Kökümüze ateş yaktık, harladık,
Dalga geçtik, küçümsedik, horladık.
Bambaşka bir dil olamaya zorladık,
En sonunda oluşturduk Türkçe’yi.

Hele gençler, çocukları uyuttuk,
Televole kültürüyle büyüttük.
Baskı yaptık, öz dilinden soğuttuk,
İngilizce çalıştırdık Türkçe’yi.

Aydınlar, yazarlar, enteller ile,
Basını, medyası verdik el ele,
Uğraştık, didindik, koyduk bu hale,
El âleme gülüştürdük Türkçe’yi.

Kafamıza göre çaldık, söyledik,
Dışardan “sözcük”ler ithal eyledik.
Afrika’yı, Uganda’yı boyladık,
Tarzanca’yla buluşturduk Türkçe’yi.

Eskiler bu dilde ağıt yakardı,
Güzelliği yürekleri yıkardı,
Anamın ak sütü gibi kokardı,
Günden güne yılıştırdık Türkçe’yi.

Yıllarca oynandı kirli oyunlar,
Seyreyledi efendiler, sayınlar.
Uyuşturularak körpe beyinler,
Kendimize alıştırdık Türkçe’yi.

Dedesi torunu anlamaz oldu,
Kayseri Gürün’ü anlamaz oldu,
ERBABİ hiç birini anlamaz oldu,
Halkı ile çeliştirdik Türkçe’yi.

2 Haziran 2003/ 11 Mart 2004

Vatanımdan bana haber yaz dersin,
Perişan herkesin halları gardaş.
Allah sonumuza hayırlar versin,
Kırıldı milletin belleri gardaş.

Fakir çocuğuna ekmek bulamaz,
Gülmek ister, zengin gibi gülemez.
Ömrü boyunca hiç mutlu olamaz,
Tutmuyor kanadı, kolları gardaş.

Zenginse sarayda, köşkte oturur,
Çocuğunu kuştüyünde yatırır.
İte bile ithal mama getirir,
Çok onların para, pulları gardaş.

Turistik yerlere iyi bakılır,
Dağın taa başına asfalt dökülür.
Köylere gelince çabuk bıkılır,
Çamur ESENKÖY’ün yolları gardaş.

Ekonomi günden güne bozulur,
Çare diye bir çok zırva yazılır.
Yediklerim gırtlağıma dizilir,
Zehirdir soframın balları gardaş.

Dıştan onlar, içten bunlar yediler,
Yemeyene bir de domuz dediler.
Haram lokma ile doldu mideler,
Denizdir devletin malları gardaş.

Vatanı sevenler topa tutuldu,
Eylül mevsiminde hapse atıldı,
Şehit kervanına kimler katıldı?…
Soldu bahçemizin gülleri gardaş.

Dava kutsal amma kıymet bilinmez,
ERBABİ’nin kalbinden aşk silinmez.
Deseler ki ülkü için ölünmez,
Kopmalı onların dilleri gardaş.

11.02.1997

Gezdim birer birer sokaklarını,
Ayaklar yabancı, izler yabancı.
Baktım, inceledim insanlarını,
Simalar yabancı, yüzler yabancı.

Güzellik şahane, paha biçilmez,
Denizi, ormanı hiç vazgeçilmez.
İnsanı turist mi, Türk’mü seçilmez,
Erkekler yabancı, kızlar yabancı.

Levhalara kafa yoracak oldum,
“Bura Türkiye’mi?” soracak oldum,
Kafamı taşlara vuracak oldum,
Yazılar yabancı, sözler yabancı.

Turistin yoluna halı serilir,
Yerliden daha çok değer verilir.
Akşam olur, gazinoya gidilir,
Müzikler yabancı, sazlar yabancı.

ERBABİ bambaşka aleme daldı,
Gördüğü şeylere şaşırıp kaldı.
Kendini başka bir ülkede sandı,
Bizim yurdumuzda bizler yabancı.

24.07.1998 – Marmaris

Artistleri değişmiş, senaristi aynıdır,
Gözüme bu oynanan film yabancı gelmiyor.
Üniversitelerim eğitimin beynidir,
Kızıl eller iyi niyet ile ona dalmıyor.

Ülkücü ile puştu birbirine takacak,
Sonra koltuğa geçip, kahkahayla bakacak.
80 öncesi gibi yine kanlar akacak,
Sanıyor ki Ülkücü bu oyunu bilmiyor.

Gençlerimi tuzağa çekmek için planlar,
Dillerini çıkartmış, zehir saçar yılanlar.
Yetmedi mi, beşbin’i geçti şehit olanlar?
Milletimin kaderi yıllar yılı gülmüyor.

Yetmemiş o şehitler, bitmez halâ kinleri,
İnsan unutamaz hiç, o kapkara günleri.
Allah bir daha bize yaşatmasın dünleri,
Bunca geçen seneler bu izleri silmiyor.

Hadi gençler ne yapsın, tam 18 yaşında?
Provokasyon eksik değil ki hiç başında.
Hainler bırakmıyor, hep onların peşinde,
Boşa koysalar dolmaz, dolu ise almıyor.

Nifak tohumlarını saçarken kızıl eller,
Çocuğunu okutmak için millet ne çeker?
Artık bir çare bulun ağzı purolu beyler!
Herkes kendi keyfinde, kimse derman olmuyor.

Bizim Gençler! Dinleyin ERBABİ ağbinizi;
“Bu senaryo, kavgaya çekmek içindir sizi”.
Kanmayın tahriklere, yakar gençliğinizi,
Başbuğum “sakın!” diye boşa emir salmıyor.

04.03.1997

Hangi birisini anlatsam derdin?
Çekecek çilemiz çokmuş gardaşım.
Kaderi bir türlü gülmüyor yurdun,
Her yerden çivisi çıkmış gardaşım.

Dediler ki “bir de bunları dene,”
Atılan oltayı yuttuk biz yine.
Hikâye dinledik üç buçuk sene,
Akıl başımıza yükmüş gardaşım.

Çoluğa çocuğa verdik dümeni,
Her gün biraz daha su alır gemi.
Tayfalar fos çıktı, kaptan acemi,
Hiçbir numarası yokmuş gardaşım.

Çobanlık bilmeyen koyunu güder,
Hemşire, asistan doktorluk eder.
Eski reçeteyle anca bu kadar…
Balık ta başından kokmuş gardaşım.

Karanlık kuyuya düştük bir kere,
Çırpınıp durdukça battık ha bire.
Fakat anlatılan masala göre,
Açılan sayfalar “ak”mış gardaşım.

Güya enfilasyon terk etti bizi,
Daha atlatmadık yeni krizi.
Külahıma anlat yüzde sekiz’i,
Ekonomi tümden çökmüş gardaşım.

Herhalde bizeymiş beylerin hırsı,
Neler söylendiyse yapıldı tersi.
Dinleyin Yozgat’ı, dolaşın Kars’ı,
Vatandaş canından bıkmış gardaşım.

ERBABİ sonraya bırak kalanı,
Düzeltin, sözünde varsa yalanı.
Elimizle ettik tüm bu olanı,
Demek ki bu bize hakmış gardaşım.

05 / 07 / 2006 – KAYSERİ

Aşkın anlamına kafamı yordum,
Çıktım sokaklara, dolaştım durdum.
Karşıma her çıkan insana sordum,
Dedim ki:”Cevap ver bana, aşk nedir?”

Zengin:
İster helal olsun, isterse haram,
Yeter ki herkesten çok olsun param.
Aşkın tarifini yapmaksa meram;
Kesemin kabarıp şişmesidir aşk.

Fakir:
Ayakta çorap yok, sırtta elbisem,
Düşünüp dururum, akşam ne yesem?
Amma, “illa bana cevap ver” dersen,
Ocakta yemeğin pişmesidir aşk.

Çoban:
Menekşe, sümbülün açma zamanı,
Kuşların semaya uçma zamanı,
Toplanıp yaylaya göçme zamanı,
Koyunun dağlara koşmasıdır aşk.

Şair:
Aslını sorarsan tek bir kelime,
Onun için geldik biz bu âleme.
Yol bulur, dökülür kalpten kaleme,
Mısranın kabarıp taşmasıdır aşk.

Ferhat, Mecnun v.s:
Adı bazen Leyla olur, bazen da Şirin,
Herkeste başkadır o nazlı yarin.
İnsanın kalbine bir damla korun,
O’nu görür görmez, düşmesidir aşk.

Erbabi:
Yunup yıkanmaktır nurun içinde,
Ve tertemiz kalmak kirin içinde,
Eriyip yok olmak “Bir”in içinde,
Kalbinin O’nunla coşmasıdır aşk.

30.12.1999

Türkiye’min güzelliği dururken,
Başka şeye aşık olamıyorum.
Kalbim onun için her an vururken,
Diğer aşklara söz bulamıyorum

Allaha çok şükür, nimetleri çok,
Yemek isteyene neler neler yok.
Bunların hepsine benim karnım tok,
Hiçbir şeyden lezzet alamıyorum.

İnsanlar hayatı sonsuz sanarlar,
Altına, paraya çabuk kanarlar,
Sonunda gerçeği görüp yanarlar,
Ben bunlara fırsat bulamıyorum.

Eli kolu bağlı günler geçerken,
Yılanlar durmadan zehir saçarken,
Terörist askeri vurup kaçarken,
Nasıl güleyim ben? gülemiyorum.

Acaba belime silah mı taksam?
Eşkiya peşinden dağa mı çıksam?
Türkün katıline kurşun mu sıksam?
Başka bir çıkar yol bulamıyorum

Damarlarımdaki kandan dolayı.
Mensubu olduğum dinden dolayı,
Ülkücü olduğum günden dolayı,
Normal insan gibi olamıyorum.

Keşke bugünleri görmese idim,
Görüp de çileye girmese idim.
Basımı taşlara vurmasa idim.
Ölmek istesem de ölemiyorum.

Kimsenin başka şey, gözü görmesin,
Başka ülkelere kafa yormasın,
Gelip kimse bana akıl vermesin,
Batının emrine gelemiyorum.

Dünyadakı Türkler tekrar BİRLEŞSİN,
Turan gönüllere tekrar yerleşsin,
ERBABİ’nin sesi tekrar gürleşsin,
Başka hayallere dalamıyorum.

08.01.1997

Dünya denen zindanın açıldı kapıları,
“Hürriyete kanatlan, âzâd oldun” dediler.

Yırtıldı arş-ı âlâ, toplandı tüm melekler,
“Bugün kavuşma günü; gel, hoş geldin” dediler.

Şenlikler başlatıldı kırk gece evvelinden,
“Seni sordu Muhammet, nerde kaldın?” dediler.

Kevser havuzlarının yanıbaşında hemen,
“Bana yer açın diye haber saldın” dediler.

Kollarına girdiler, uçurdular cennete,
“Yaptığın hasenâtla satın aldın” dediler.

Dokuz katlı bir köşke çıkardılar el üstü,
“Peygamber sokağına komşu oldun” dediler.

Yedi renge büründü o anda bütün âlem,
“Baştan sona nurlara hep garkoldun” dediler.

Sırayla selamladı, geldi tüm ehl-i cennet,
“Çoğumuzdan daha üst mevkî buldun” dediler.

“Çünkü sen, üşüyene sımsıcacık bir yorgan,
Sıcaktan bunalana serin yeldin” dediler.

“Hayatın insanlara yardım etmekle geçti,
Hak Teâlâ katında iyi kuldun” dediler.

“Tek Allah tan diledin, tek O’na secde ettin,
Eğilmeden yaşadın, dimdik öldün” dediler.

22.01.2003

İşte geldim babam, mezar başına,
Az birazcık huzur bulmaya geldim.
Sel olup ta akan gözüm yaşına,
O kara toprağın silmeye geldim.

Uzanıp yatmışsın boylu boyunca,
Sanki ciğerime saplandı kanca.
O güzel yüzünü göremem, anca,
Biraz şakalaşıp gülmeye geldim.

Seni bu toprağa koydum koyalı,
Kalbim hüzün dolu, gönlüm yaralı.
Etrafına konmuş taşlar sıralı,
Halini, vaktini bilmeye geldim.

Bazen dertleşirdik arkadaş gibi,
Ben küçük kardeştim, sen ise ağbi.
Şimdi yapayalnız kaldım inan ki,
Senden yine öğüt almaya geldim.

Kabir hayatının var mı zorluğu?
Nasıl, değişik mi düzen dirliği?
Bak artık kalmamış nefes darlığı,
Dertlerine ortak olmaya geldim.

Bizi merak etme, hiç çekme acı,
Çok şükür iyiler gardaş ve bacı.
Anam ERBABİ nin başının tâcı,
Gitme dersen, burada kalmaya geldim.

10.02.2003

Yüzünü gördüm ya dünya gözüyle,
Sevincim gelir mi dile bebeğim?

Gelmeni bekledik, hasretle baktık,
Dokuz ay on günlük yola bebeğim.

Sevince garkoldu, mutluluk doldu,
Hanem artık senin ile bebeğim.

Özene bezene yaratmış Mevlam,
Kıskanır huriler bile bebeğim.

Minnacık ellerin benzer pamuğa,
Tombul yanakların güle bebeğim.

Her yerin bir başka güzel, velâkin,
Gözlerin… gözlerin, hele bebeğim.

Nazardan saklasın seni Yaradan,
Üstüne konmasın bela bebeğim.

Üçe tamamlandı seninle hilal,
Yıkılmaz artık bu kale bebeğim.

Hilalin biri sen, biri Alparslan,
Diğeri ablan Aybala bebeğim.

Zekâda babana benze, iffette,
Tıpkı annendeki hâle bebeğim.

Günahtan arınmış temiz kalbine,
Allah, Resul aşkı dola bebeğim.

Ondan başkasına sakın eğilme,
Kul olma, kendisi kula bebeğim.

Dünyanın serveti gelip geçici,
Tamah etme mülke, mala bebeğim.

En büyük hazine; akıl ve iman,
Değer verme para, pula bebeğim.

Vatana hizmette asla üşenme,
Yorulsan da verme mola bebeğim.

İlk kelam Allah’ı duysun kulağın,
Ezan okutam Bilal’e bebeğim.

Dedem Korkut gelsin, koysun adını;
AYBİKE’yi GÖKÇEN ile bebeğim.

ERBABİ sevinçten ağladı gene,
Döndü gözyaşları sele bebeğim.

01.06.2005

İ nsana, paraya kölelik yapma,
Y alnız Yaradan ın kulu ol yavrum.
İ limle, irfanla donat kendini,
K ültürle, ahlâkla dolu ol yavrum.
İ tibar gösterme düşman sözüne,

D ostluk bahçesinin yolu ol yavrum.
O rmanda bir ağaç olamasan da,
G ölgende yatılan çalı ol yavrum.
D âvân için çalış ömrün boyunca,
U ğrunda can verip ölü ol yavrum.
N asılsa diridir şehit olanlar,

A lbayrağın süsü, alı ol yavrum.
L eyla yı, Aslı yı bırak bir yana,
P eygamber aşkıyla deli ol yavrum.
A dına yakışır bir hayat yaşa,
R abbinin emrine bağlı ol yavrum.
S ahip çık vatana, düşmanlarını,
L ime lime eden eli ol yavrum.
A rdından ERBABİ nin, günde beş vakit,
N amazlı, dualı dili ol yavrum.

6 Ekim 2003

Oğlum! Sözümü dinle,
Vatanına hizmet et.
Babanı iyi anla,
Vatanına hizmet et.

Eğer hayırlı evlat,
Olursan, büyür devlet.
Ve senden alır kuvvet,
Vatanına hizmet et.

Peygamberin izinden,
Çıkma hiçbir sözünden.
Müslüman ol özünden,
Vatanına hizmet et.

Kuvvet al imanından,
Damardaki kanından.
Olsan bile canından,
Vatanına hizmet et.

Boş harcama ömrünü,
Tut Allahın emrini,
İslama ver gönlünü,
Vatanına hizmet et.

Müslümanın derdine,
Ortak ol, git ardına.
Kardeş ol her ferdine,
Vatanına hizmet et.

Ejdâdını unutma,
Onlara hiç kin gütme,
Hiç oturma, hiç yatma,
Vatanına hizmet et.

Sen Fatih torunusun,
Milletin yarınısın,
Bu çağın Alp-eren’isin,
Vatanına hizmet et.

Çalış, durmadan çalış,
Çile çekmeye alış,
Göster teknikte buluş,
Vatanına hizmet et.

Zorluk görünce cayma,
Bölücülere uyma,
Memleketini soyma,
Vatanına hizmet et.

Sahip ol bu dâvâna,
Ocağına, yuvana.
Kulak ver Başbuğuna,
Vatanına hizmet et.

Fikrinden taviz verme,
Düşman safına girme,
Gâyesiz hayat sürme,
Vatanına hizmet et.

Tut mazlumun elinden,
Sapma ülkü yolundan,
Kopma sakın dalından,
Vatanına hizmet et.

Yüreğim ol, sesim ol,
Hainlere hasım ol,
Sen o “Nesl-i Âsım”ol,
Vatanına hizmet et.

Görenler hep imrensin,
ERBABİ göğsünü gersin;
“Bu benim oğlum” desin,
Vatanına hizmet et.

06.10.1995

Ciğerimin pâresi, gözümün nûru evlat!
Türklük ile İslâmın ortak hamuru evlat,
Anamın ve atamın sonsuz gururu evlat,
Dinle nasihatımı, iyi aç kulağını;
Her haline dikkat et, ve denk al ayağını.

Ayak başa baş eğer; ayak olma, sen baş ol,
Düşmanına sır verme, dostlarına sırdaş ol.
Hak yolda olanlara katıl sende, yoldaş ol.
Haksızlık gördüğünde kayıtsız kalma sakın,
Hemen müdahale et, BOZKURTÇA tavır takın.

Bozkurtluk hayattarzın,bozkurtluk mayan olsun,
Dünayaya nizam vermek ebedi gâyen olsun.
Haykır kutlu sevdanı, sesini duyan olsun,
Adâlet ver, hak dağıt, milletini hür yaşat,
Gurur duysun seninle ölümsüz yiğit Kürşat.

Kürşat, Fatih, Alparslan..Hepsi ejdadın, atan,
Atalar sayesinde vatan oldu bu vatan.
Onların gölgesidir bizi ayakta tutan,
Sakın ola ters düşme geçmişine, mazine,
Helâk olursun sonra, güvenmezsen özüne.

Özün ile sözlerin bir olmalı daima,
İki yüzlü davranma dostuna, düşmanına.
Lâyık ol hayat boyu adının anlamına,
Hiç eğilme, bükülme, kırılırsan da kırıl,
Yaradan’ın ipine tutun, sımsıkı sarıl.

Sarılmışken dört yandan cennet misâli ülken,
Ona yan bakanların kazı soyunu kökten.
Omuz ver, dayanak ol, usanma hiçbir yükten,
Yurduna hizmet için herkes ile yarış et,
Ki bu yolda çeksen de binlerce çile, zahmet.

Zahmetsiz hiçbir zaman varılamaz hedefe,
Zorlu geçer elbette bu büyük mücadele.
Bu yüzden sevmeyenin çok olacak belki de,
Allah ve Resûlünü sevenleri sen de sev,
İşte bu ERBABİ’nin verdiği en son ödev.

18.11.1999

Adına “yazar” dedik, şımarttık da züppeyi,
Her sözüne katlandık Ermeni’nin dölünün.
Efendileri taktı, kulağına küpeyi,
Ve sahibi yaptılar “milyon dolar” ödülün!

ERBABİ

6 – 22 Ekim 2006;

Nefsi doyurmaktır iftarın aslı,
Hemen arkasında başlar çay faslı.
Kılınır sonra da akşam namazı,
Eski Ramazanlar başka güzeldi.

ERBABİ

2 – 8 Ekim 2006;


Her pisliğin altından çıkıyor senin adın,
Gündeme geldin ama, birazcık sûnî kaldın.
Eğer meşhur olmaksa son demlerde murâdın,
Biraz da soyun, dökün; güvenirsen kıçına,
Artık bir ders vermeli Vatikan’ın piçine.

5 – 29 Eylül 2006;

Kıbrıs diye bir dâvâ kalmamış Ankara’da,
Annan denen hergele baş tâcı bu arada.
Sorsan, yerini bilmez, hiç biri haritada,
Kıbrıs’ımı Rumlar’ın kucağına atmışlar,
Hiç uğraşma Sezîni, uyku hapı yutmuşlar.

ERBABİ

18 – 22 Eylül 2006;

ERBABİ zoruma gitti bu defa,
Kalmamış utanma, tükenmiş vefa.
Bilal ABD’de sürerken sefa,
Ne demek, “yan gelip yatıyor asker”?

ERBABİ

11 – 17 Eylül 2006;

Memuruna verirken “yüzde 4” lük bir kıymet,
Gâvurun arzusuna kayıtsız – şartsız “evet”!
Üstün başarısıyla artık bizim hükümet,
Bu yıl aday yapılır, kesin Oskar’a yine.

ERBABİ

4 – 10 Eylül 2006;

Ekmeğini yiyip bu memleketin,
Sonra karşısına geçip devletin,
Kendini besleyen yüce milletin,
Gözünü oyanlar benim düşmanım.

ERBABİ

14 – 20 Ağustos 2006;

Söyleyin, olanlara nasıl dayansın yürek?
Lübnan meselesine acil el atmak gerek.
Bir tarafta Filistin, diğer tarafta Irak,
Ortadoğu kan gölü, baştan sona yaralı,
İnsanlığını gözden geçirsin Avrupalı.

ERBABİ

7 – 13 Ağustos 2006;

Bozkurtlar şölen yapıyor,
Tekbirler arşı kaplıyor,
Erciyes’ten çığ kopuyor,
Hoş geldiniz kurultaya.

ERBABİ

31 Temmuz – 6 Ağustos 2006;

Ben seni anlatan söz nasıl bulam?
Edirne’den Muğla, Iğdır’a selam.
Baştan sona teeeek tek velhâsıl kelâm,
Bütün heeer şeyine sevdalanmışım.

ERBABİ

24 – 30 Temmuz 2006;

Sizler çırpınsanızda, onlar zaten sokmuyor,
Sizi adam sayıp ta yüzünüze bakmıyor.
Yıllarca uğraştınız, hiçbir sonuç çıkmıyor,
Onların gittikleri yönü bize benzemez.

ERBABİ

17 – 23 Temmuz 2006;

Dediler ki “bir de bunları dene,”
Atılan oltayı yuttuk biz yine.
Hikâye dinledik üç buçuk sene,
Akıl başımıza yükmüş gardaşım.

ERBABİ

10 – 16 Haziran 2006;

Çoluğa çocuğa verdik dümeni,
Her gün biraz daha su alır gemi.
Tayfalar fos çıktı, kaptan acemi,
Hiçbir numarası yokmuş gardaşım.

ERBABİ

3 – 9 Haziran 2006;

Başına bulutlar konmuş devletin,
Kaderi bir türlü gülmez milletin.
Çilenin her biri birinden çetin,
Anlatam da, hangi birini gardaş?

ERBABİ

26 Haziran – 2 temmuz 2006;

Gül vatanın bağrından demet demet derdiğim,
Destanlara adını “Mehmet” diye verdiğim,
Davul ile, zurnayla askere gönderdiğim,

Koç gibi yiğitlerim tabut ile dönüyor,
Bu milletin yüreği cayır cayır yanıyor.

ERBABİ

19 – 25 Haziran 2006;

Herkes “dinler arası diyalog” dan bahseder,
Ne demektir diyalog, ve neye hizmet eder?
Köküne bakarsanız taaa Siyonizme gider.
Rabbimizin katında İslamdır son din olan,
Türklüğü ve İslâmı yok etmek esas plan.

ERBABİ

12 – 18 Haziran 2006;

Boşa suç bulmayın sakın gençlere,
Beyinler hep ziyan oldu boş yere.
Verilmezse iman, ahlâk ve töre,
Okullarda şiddet artar elbette.

ERBABİ

5 – 11 Haziran 2006;

“ERBABİ tarihe işlesin bunu;
Bin dörtyüz elli üç, Mayısın sonu,
Mevsimlerden bahar, bir Cuma günü,
Çağdan çağa selam salarım” dedi.

ERBABİ

29 Mayıs – 4 Haziran 2006

Belalardan ne kadar kaçarsan kaç arkadaş,
En çok uzak durduğun, gelir sana ulaşır.
Aklı evvelin biri, kuyuya atar bir taş,
İçindeki tüm pislik üzerine bulaşır…

ERBABİ

22 – 29 Mayıs 2006;

Dinleyin ey memurlar! duyduk duymadık demen,
Bizden komut almadan sakın ha bir halt yemen.
Kafanıza estikçe kıyafet değiştirmen,
Emir ile yatılıp, emirle kalkılacak,
On beş mayıstan sonra ceket çıkarılacak.

ERBABİ

15 – 21 Mayıs 2006;

Batı’nın her sözünü içimize sindirdik,
Bin yıllık Türk yurdunu mozayiğe döndürdük.
Nüfusun yarısını alt kimliğe indirdik,

Bölünme kabul etmez dünyada tek ırk bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim.

ERBABİ

8 – 14 Mayıs 2006;

Her yıl Mayıs yaklaşır, milleti korku sarar,
Bela mı istiyorlar, ne bunların dertleri?
Güye işçi bayramı kutlamaya gelmişler,
Oysa, devlete karşı gelmektir niyetleri.
Karşısında polisi ve askeri görünce,
Kuyruğunu toplayıp, kaçmak marifetleri.
Dış kaynaklı slogan atmak bu kansızların,
Yakıp, yıkmak, cam kırmak, saldırmak adetleri.

ERBABİ

1 – 7 Mayıs 2006;

Çinli Türkistan’da bir tek Türk koymaz,
Azeri’yi kimse insandan saymaz.
Bab bas bağırır da kimseler duymaz,
Kerküklü’nün âhu zarını gardaş.

ERBABİ

24 – 30 Nisan 2006;


Türk yurdunda Türklüğü herkesten saklar olduk,
“Bu gün şehit kaç?” diye, korkuyla bekler olduk,
Onbaşıya, çavuşa, yarbaylar ekler olduk,
Yürekler dayanır mı yetimine, duluna?
Güneydoğu kıpkızıl, dönüyor kan gölüne.

ERBABİ

17 – 23 Nisan 2006;

Siz hiç katıldınız mı, polis cenazesine?
Çocuğunun, eşinin kulak verin sesine.
Öyle ya, ölenler Türk, Avrupa’nın nesine,
Feryat figân içinde kılınıyor namazlar,
Haberiniz var mıdır, Avrupalı domuzlar?

ERBABİ

10 – 17 Nisan 2006;

Bu gün yıldönümü ayrılışının,
Kurudu gözümün feri Başbuğum.
Tadı yok ülkenin gidişâtının,
Dokuz sene gitti geri Başbuğum.

ERBABİ

3 – 10 Nisan 2006;

İsa, Musa hepsi hak,
Kurbanım dört kitaba,
Muhammed’e küfreden
Sapık dine düşmanım…

ERBABİ

27 Mart – 3 Nisan 2006;

Tüm dünya bizi barış yanlısı sansın diye,
Dökülen o kanların acısı dinsin diye,
Anzaklar’ ın torunu rahat tepinsin diye,
Şehitliğin üstüne pavyon açıldı Atam,
Maalesef Çanakkale çoktan geçildi Atam.

ERBABİ

20 – 26 Mart 2006;

Her yiğidin bir zeytin yeme şekli var imiş,
Bazıları zeytinin yarısını yer imiş.
Bir lokmada tek zeytin vücuda zarar imiş,
Öğünlerin sayısı üçten bire inecek,
Bundan böyle bir zeytin yarım yarım yenecek.

ERBABİ

13 – 19 Mart 2006;

Ta geçen yıl hükümet vermişti bir “kırk” sözü,
Bu haberi duyunca güldü memurun yüzü.
Velâkin altı aydır herkesin yolda gözü,
Önce sevinen yüzler daha sonra buruştu,
Herhalde bu gidişle kırklar kırka karıştı.

ERBABİ

06 – 12 Mart 2006;

Sevgiler paraya, pula bağlanmış,
Kafaların içi ele bağlanmış.
Çokları başka bir kula bağlanmış,
İnsana sadâkat devri bu devir.

ERBABİ

28 Şubat – 5 Mart 2006;

Müslümana “kâfir” demez müslüman,
“Müslümanım” diyen herkes müslüman.
Alevi, Kürt, Avşar, Çerkes müslüman,
İslam babanızın malı değil ki.

ERBABİ

20 – 27 ŞUBAT 2006;

“Köylü bu milletin efendisi” ydi,
Taş alıp başını ezmeye kalktık.
Gariban derdini demeye geldi,
“Lan” ile “lun” ile çözmeye kalktık.

ERBABİ

13 – 19 Şubat 2006;

Göznûruma hakaret haddine mi kafirin?
İçyüzünü görsünler Avrupa Birliğinin,
Danimarka inine saklasın o çakalı.
Muhammed’i ümmetsiz sanmasın Avrupalı.

ERBABİ

06 – 12 Şubat 2006;

Her zaman devletin yanında yerim,
Onunla yükselir benim değerim.
Alçaklık yapanlar bulurken pirim,
Birlik beraberlik yaydım gardaşım.

ERBABİ

30 Ocak – 5 Şubat 2006;

Gâvur kültürünü sokmam beynime,
Kökü Türk olmayan girmez kalbime.
Yılbaşı neyime, Noel neyime?
“Altıyüzyirmiiki” yılında ara.

ERBABİ

23 – 29 Ocak 2006;

Allah böyle yazmış meğer yazını,
Artık neşeli ol, bırak hüzünü.
Oğlumla, kızımla bayram hazzını,
Tatmasına tattım amma, bana sor.

ERBABİ

16 – 22 Ocak 2006;

Ezan dinmesin, bayrak inmesin diye,
Beş bin kurban verdik yurda hediye.
Yürü Bozkurdum hak bildiğin yolda,
Türk’ün son umudu sönmesin diye.

ERBABİ

9 – 15 Ocak 2006;

Bu gün alt kimlik denir, yarın arkası bitmez,
Amma Yüce Milletim telkinle yola gitmez.
Türk’e ortak bir adı sözlükler kabul etmez,

Tarihimizde asla görülmemiş şirk bizim,
Başka kimlik istemez, kimliğimiz Türk bizim

ERBABİ

2 – 8 Ocak 2006;

Noel baba kim miş, Yunus dururken?
Alparslan, Fatih ve Yavuz dururken,
Kürşat’ım dururken, Oğuz dururken…
Müslüman İslamca yaşamalıdır.

ERBABİ

26 – 31 Aralık 2005;

Ekmeğini yiyip bu memleketin,
Sonra karşısına geçip devletin,
Kendini besleyen yüce milletin,
Gözünü oyanlar benim düşmanım.

ERBABİ

19 – 25 Aralık 2005;

“Çoluk – çocuk” dedi Hoca,
Gülüp geçtik gene O’na.
İnanmadık garibana,
O önceden deyip çıktı.

Devlet’e küstük bir yandan,
Eco’nun kızdık ardından.
Fosil bile olmaz bundan,
Her baklayı yeyip çıktı.

ERBABİ

12 – 18 Aralık 2005;

Güya adı “medeni”, nam salmış dört bir yanda,
Gördük medeniyeti Bosna’da, Nahçivan’da.
Açlıktan kırılıyor tüm Afrika şu anda,

Son halkası Irak’ta eklendi serinize,
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

ERBABİ

5 – 11 Aralık 2005;

Avşar Türk demektir, hem de öz be öz,
Soyuma, sopuma söyletmem kem söz.
Eğer milletime yan baksa bir göz,
Bilesin, o gözü oydum hemşerim.

ERBABİ

28 Kasım – 4 Aralık 2005;

Yok ederiz geceyi, karanlık korkar bizden,
Pırıl pırıl nesiller geçiyor bak elimizden.
Nasibini alanlar, hiç çıkmaz gönlümüzden,
Taa yürekten tutuşur, taa yürekten severiz.

ERBABİ

21 – 25 Kasım 2005;

Vah zavallı vatanım! ne hallere gelmişsin?
Bir zamanlar baş idin, şimdi kuyruk olmuşsun.
Avrupa’nın vicdansız vicdanına kalmışsın,

Yılana sarılırmış düşen insan denize,
Alın birliğinizi, münasip yerinize…

ERBABİ

14 – 20 Kasım 2005;

Kimi içten vurdu, kimi uzaktan,
Kurtulan üşüştü ipten kazıktan,
Çok çektin bir yığın kanı bozuktan,
Güzel Anadolu’m, nazlı vatanım.

ERBABİ

7 – 13 Kasım 2005;

Gönderildi dedin, bu kutlu günde,
Kutlu kitabının o ilk hecesi.
Mü’minler feyz alsın onun içinde,
Bin aydan hayırlı Kadir gecesi.

ERBABİ

31 Ekim – 6 Kasım 2005;

Ülkemiz baştan sona mozaikler sürüsü,
Yetmiş milyon insanın, yetmiş renktir derisi.
Zaten Türk falan değil, bunun dörtte birisi,

Bu gidişle azınlık yalnız Türkler kalacak,
Bundan böyle adınız TÜRKİYELİ olacak.

ERBABİ

24 – 30 Ekim 2005;

Neler oldu memleketinde neler;
Her köşede yaşanıldı işgaller.
Zaptedildi artık bütün kaleler,
Olanlara aklım şaşıyor Atam.

ERBABİ

17 – 23 Ekim 2005:

Bu ayda her kimseye
kırgınsak barışalım.
Nefsi bir yana koyup,
Hayırda yarışalım.

ERBABİ

10 – 17 Ekim 2005;

Sürünerek nihayet geldik yolun sonuna,
Şurada ne kaldı ki 2010 yılına?
Avrupa Birliğine girebilmek uğruna,
Her haltı yutun gitsin, Türkeş’ te yok nasılsa.

ERBABİ

3 – 9 Ekim 2005;

Yunup yıkanmaktır nurun içinde,
Ve tertemiz kalmak kirin içinde,
Eriyip yok olmak “Bir” in içinde,
Kalbinin O’nunla coşmasıdır aşk.

ERBABİ

26 Eylül – 2 Ekim 2005;

Mazlumun sesini gürleştiren o,
Zalimin işini zorlaştıran o,
TÜRK ile İSLAM’ı birleştiren o,
Bir kutlu sevdayı taşır yüreğim.

ERBABİ

19 – 25 Eylül 2005;

İnsan doğar ve büyür, maharet ilimdedir,
Büyük işler yaptırmak sizlerin elindedir.
Akşemseddin yüzünden İstanbul Türklerindir,
Mehmet denen o genci siz “Fatih” edersiniz.

ERBABİ

12 – 18 Eylül 2005;

“Hak yolda ölenlere öldü demeyin” diye,
Yüce Allah şu yanan yüreğimi soğuttu.
Kim demiş “Eylüllerde çiçek yetişmez” diye?
Gül ektim mezarlığa; bakın, hepsi de tuttu.

ERBABİ

5 – 11 Eylül 2005;

Aylardan Ağustos, günlerden Cuma,
Gün değmden evvel İklim-i Rum’a,
Bozkurtlar ordusu geçti hücuma,
Yeni bir şevk ile gürledi gökler,
Ya Allah, Bismillah, Allahuekber.

29 Ağustos – 4 Eylül 2005;

ARZ-I HALİM  

İstersen terörden başlayım önce;
Mal oldu otuz beş bin yiğit gence.
Fakat beş dakkalık işmiş bu bence,
“Kürt” dedik, hallettik sorunu gardaş.

ERBABİ

22 – 28 Ağustos 2005;

En çok da teröristler memnun oldu bu söze,
Yetmiş milyon Türkiye duydu, bunun şahidi.
Kürt sorunu demekle çözüldü mü bir anda?
O halde geri verin otuz beş bin şehidi.

ERBABİ

15 – 21 Ağustos 2005;

ABD’li dostları bağrımıza bastırdık,
“Kahrolası PKK” diyenleri susturduk.
Nihayet teröristin bayrağını astırdık,

Apo’nun paçavrası dalgalanırken gökte,
Soykırım yapılıyor Türk vatanı Kerkük’te.

ERBABİ

8 – 14 Ağustos 2005;

Yokluğu fark ediliyor,
Ruhu güç, kuvvet veriyor.
BAŞBUĞ bizi seyrediyor,
Hoşgeldiniz Kurultaya.

ERBABİ

1 – 7 Ağustos 2005;

Bir gün yıldız demiş ki, gökyüzünde hilale,
“Bunca gezegen varken, sana sevdalanmışım.
Asırlardır uzakta durmak yeter, gel hele,
Artık vuslat günüdür, hasretinle yanmışım.”

ERBABİ

25 – 31 Temmuz 2005;

Türkiye’ yi süper bir ülke yapmanın yolu,
Çalışmaktan geçiyor, bilir bunu Türkoğlu.
Batı’ nın geçmişinde kan ve gözyaşı dolu,
Sicilleri lekeli, dünü bize benzemez.

ERBABİ

18 – 25 Temmuz 2005;

Benim nazlı bayrağım yerlere atılırken,
Yabancı vakıflara toprağım satılırken,
Sokaklarda açıktan İncil dağıtılırken,
Vatandaş ucuz karpuz alsa ne yazar sanki?

ERBABİ

11 – 18 Temmuz 2005;

Şehit anasının başı dik olur,
Amma gözlerinin yaşı çok olur.
Şehidi olmayan millet yok olur,
Omzuna ağır yük bindi be Mehmet.

ERBABİ

4 – 11 Temmuz 2005;

İndirmek haddine mi? gökyüzünde oluşmuş,
Ecdâdımın döktüğü al kan ile buluşmuş.
Bu bayrağa yıllarca Türk milleti alışmış,
Demek ki o gücünü Yücelerden alıyor.

ERBABİ

27 Haziran – 4 Temmuz 2005;

Bayrak dindir, devlettir; bayrak namustur, ardır,
Ben ona sevdalıyım, o bana nazlı yardır.
Ekmek, Kuran ve Ezan gibi o da kutsaldır,
Bu yüzden uğrunda hep binlerce genç ölüyor.

ERBABİ

20 – 27 Haziran 2005;

Sona erdirmek için şu ihanet ağını,
Herkes ortaya koysun varını ve yoğunu.
Yurduma dirlik için, beraberlik ağını,
El ele tutuşarak örelim, çatlasınlar.

ERBABİ

13 – 20 Haziran 2005;

Tahriklere kanma sakın bir kere,
Şeytanı etmeli Hakka havale.
Ülkümüzün nâmı yedi düvele,
Yayılır, sırrına erilsin hele.

ERBABİ

6 – 10 Haziran 2005;

“Eğer ki dilerse Ulu Yaradan,
Köhne Bizans artık kalkar aradan.
Gemiler yüzdürür dağdan, karadan,
Bir günde Haliç’e gelirim” dedi.

ERBABİ

30 Mayıs – 6 Haziran 2005;

Rağbet görmez oldu ülkemde yerli,
Velhâsıl işimiz çetin ve zorlu.
ERBABİ’nin aşkı başka bir türlü,
Gelecekte o sevdayı anlatam.

ERBABİ

23 – 30 Mayıs 2005

“AB” diye diye coşup çağladık,
Yasalarla epey uyum sağladık.
Sihirli deyneğe umut bağladık,
Hayal alıp hayal sattık, eğlendik.

ERBABİ

16 – 23 Mayıs 2005;

Sana olan sevgim aleme değer,
Sen gibi yar nerde görülmüş anam?
Kime gösterilmiş bu kadar değer?
Cennet ayağına serilmiş anam.

ERBABİ

9 – 16 Mayıs 2005;

200 Aydınımızı 1 mayıs gösterilerinde polise saldıranları da kınamaya davet ediyoruz!…

En özgür ülkeye git de bakalım,
Burdaki haltları ette bakalım.
Ne yapar, yanlışı tutta bakalım?
Türkiye’den özgür yer bulamazsın!..

ERBABİ

2 – 9 Mayıs 2005;

Başbuğ der: “Yolumuz uzun ve çetin,
Korkağı, tembeli kenara atın.
Kafileye cesur olanı katın,
Ondan sonra girin koluma benim.”

ERBABİ

25 Nisan – 2 Mayıs 2005;

Baba birdir, birdir ana,
Taa Oğuz Han’dan bu yana.
Edirne’den ardahan’a,
Bu vatan bizimdir, bizim

ERBABİ

18 – 25 Nisan 2005;

Atalarım seni her an semada tutmak için,
Rüzgâr ile, fırtınayla, yıldırımla yarışmış.
Rengini daha da al, kırmızı etmek için,
Kaç Mehmet’in kanları birbirine karışmış!

ERBABİ

11-18 Nisan 2005;

Ankara’nın bağrına dikilmiş dokuz tuğu,
Üstünde güneş bile hüzün ile batıyor.
Yüce Türk Milletinin işte en son Başbuğ’u,
Sanmayın topraklarda, kalbimizde yatıyor.

04.04.2005 (aramızdan ayrılışının 8. yıldönümünde)

ERBABİ

4 – 11 Nisan 2005;

VASİYETİM ODUR Kİ; ÖLDÜĞÜMDE KABRİME,
BANDO,ÇALGIYLA DEĞİL,TEKBİRLERLE GÖTÜRÜN.
ÇİÇEK, ÇELENK İSTEMEM, TABUTUMUN ÜSTÜNE,
SEVDALISI OLDUĞUM AL BAYRAĞIMI ÖRTÜN

ERBABİ

Not:
««« Sitede yayınlanan şiirlerin tüm hakları OZAN ERBABİ’ye aittir.

Şiirleri yayınlamak için Ozanımızda izin alınmıştır.
Şiirde değişiklik yapmamak (sözlerini, başlığını değiştirmemek) kaydıyla alınıp başka yerlerde kullanılabilir.
–Siteden alınan şiirlerin, başlığı veya sözleri değiştirilerek başka sitelerde yayınlanmasında, sorumluluk yayınlayan kişiye aittir.

Ozanımıza ulaşmak için asğıdaki e-mail adresini kullanın. Ozan Erbabi görüş ve önerilerinizi bekler
(Sitemizi okuyun, dostlarınıza tavsiye edin!)

Ozan Erbabi

Ozanlarımıza sahib çıkalım Onlar bizlerin ve Türkiye’mizin medeni iftarlarıdılar kolay kolay yetişmiyorlar

Onlarla ne kadar gurur duysak azdır. Ne Mutlu Türk’üm Diyene

 

e – Posta:   HasKurt ÖzKurt

Bu site  HasKurt  ÖzKurt  Tarafından  hazırlanmaktadır