Back to Top
 
 
 
 


Yiğit olanın lokması cana azıktır beyler
Kimse bana söylemesin buna yazıktır beyler
Koyu soysuz olanın sütü bozuktur beyler
Bunların soyu bozulmuş Türk’e düşman göbekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten

Kan istediniz canlardan bitmedi inadınız
Oğuz size yar olmadı buduz idi adiniz
Senelerdir bu vatanin ekmeğini yediniz
Suyunuzu keseceğiz dağlardaki gölekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten

ihanete yar mı olur, yüce dağların karı
Üstünüze zalim geldi bu senenin baharı
Deli poyraz gibi vurdu öksüzlerin kaharı
Eleneceksiniz beyler ince ince elekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten

Dağlar, taslar bu ovalar bilin ki Türk’ün yurdu
Aslimiz insan neslidir Türk’e semboldür kurdu
Soyu ermeni olanlar nerden bilecek kurdu
ihaneti seyrelmeyin perdedeki delikten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten

Feryat eylemez mi sandın yavrusuna bir ana
Sizler doymak bilmediniz akıttığınız kana
insan olan cana kıymaz nasıl kıydınız cana
Anası nenni söylerken kan damlıyor belekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten


Alperenler şehadeti seslenirken çağrına
İbrahim’in delileri nisan oldu bağrına
Mehmetçik’ler şehit düştü vatan uğruna
Vatan mi istediniz lan beşikteki bebekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten

Hainlerin yaptıkları yanlarına kalır mı
ihanetin affı olmaz sizi millet salar mı
Vatan şehitler toprağı seni toprak alır mı
Boyuna urgan dolayın sağlam olsun ipekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten

Başı bozuk yaylalarda bol keseden savurdun
Ne dinin var, ne imanın sen ne bicim gavurdun
Hem korkaksın hem zavallı zoru gördün kıvırdın
Urgan bile dava eder boynundaki ilmikten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten

şehit analarının gözündeki yaş bitsin
Vatanimin üstünden kara bulutlar gitsin
Asın gardaş bu iti şehitler rahat etsin
Bu Sefai deli oldu senelerdir demekten
Bu hesap sorulacak Apo denen köpekten  

Aşık Sefai

Umudumu kaybetmedim gardaş,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,

Elbette beni anlar sırdaşım,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Şerefi şöhreti ünü bilirim,

Dört kapıdan geçtim yönü bilirim,

Bugünü bilirim dünü bilirim,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Yayları geçip denşiren biziz,

Nice zorlukları başaran biziz,

Kervanı dağlardan aşıran biziz,

 Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


El atardık gariplere düşküne,

Bent durduk zap suyunda aşkına,

Nemli duvar paslı demir aşkına,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Sormaz mı defteri dürülen canlar

Diyardan diyara sürürülen canlar,

Kutlu sevdalara vurulan canlar,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Merdan olam elbet özü konuşur,

Ocaktaki ateş közü konuşur,

Zigana Erciyes bizi konuşur,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Hem ağlayıp gülmedik mi beraber,

Vatan için, vatan için ölmedik mi beraber,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


El sözüne uyup gitmek yakışmaz,

Orda burda duyup gitmek yakışmaz,

Zor günde koyup gitmek yakışmaz,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


 Söz söyleyip ciğerimi ezen yar,

Sözlerimi eleğinde süzen yar,

Demir asa demir çarık gezen yar,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Boynumuza dar çekerek dolandık,

Seherlerde zan çekerek dolandık,

Yıllar yılı, Yıllar yılı ar çekerek dolandık,

 Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Bugün gelmemiz elbette olay,

Dik durun, dik durun namertler etmesin alay,

Kazanmak zor olur kaybetmek kolay,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Bugüne dek dik dururken başımız,

Düşmanlık etmesin ekmek aşımız,

Dar günlerde, dar günlerde bilir olmak işimiz,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Karşılıksız gönül verdik yurduma,

 Elbet çare bulur benim dertdime,

Dur bi, dur bi bahar gelsin başcıl kurduma,

 Sabret hele zaman gelsin söylerim,


 Yabani tuzağa sakı n düşmeyin,

Bildiğiniz yoldan aman şaşmayın,

 Şimdi söyle diye zora koşmayın,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,  


Harmanda yiğitlerin harmanı

 Mert olanın gönüldedir fermanı,

Sefai ‘yem Sefai ‘yem yar, yaramın dermanı,

Sabret hele zaman gelsin söylerim,   Aşık Sefai


Kimi Anna’ya, Bella’ya, kimi Maria’ya, kimi de kızıl saçlı Nataşa’ya yazdı. Oysa ben bir Türk yiğidiyim. Türk’e sevdalı olduğum için Ayşe’m, sana yazıyorum.

Ben seni, Kongo’da ölen sevgilisini İstanbul’da arayan Teksaslı bir dişi gibi değil, aşk eşittir burjuva güzellerini diskoteklerde arayan züppeler gibi değil, hele; kafalarındaki kirli duyguları Nataşa adlı Rus kızında sembolleştirip, kızıl ruble arayanlar gibi aramıyorum Ayşe’m.

Ben seni, belki bir ana ceylanın vurulmuş yavrusuna su aradığı gibi, belki bir Anadolu delikanlısının kaçırmak için güzel Zeynep’ini; gecenin alaca karanlığında aradığı gibi seni arıyorum Ayşe’m.

Ama, muhakkak bütün iyilikleri, bütün güzellikleri, bütün özlemlerimi sende bulacağımı bilerek, engin denizin kudurmuş dalgaları gibi önümdeki engelleri teker teker aşarak, Yüce Allah’ın, Yüce Allah’ın izniyle seni arıyorum Ayşe’m.

Seni kaybettiğim dünyalarda bulmak istiyorum. O dünya; Hz. Fatih’in kılıcının altın kakması, Estergon dönüşünün gönülleri yakması, veyahut Tuna’nın bir ıtri bestesinde musiki gibi çağlayıp akması olabilir.

Geçtiğim yıllardaki parlak aynalar geleceğimi aydınlatır benim. Bir elim geleceğin milliyetçi Türkiye’sindeyse, Yavuz’un beyaz atının yelesindedir bir elim.

Seni kaybettiğim ve şimdi aramaya çıktığım dünyalarda Ayşe’m; ne meyhane tezgâhları ardında mum gibi yanıp sönen kızlarımın gözlerinin karası, ne yoksulluktan ve fakirlikten ölen yiğitlerimin verdiği yürek yarası, ne de başı kabak, yalın ayak dolaşan insanımın ciğerlerini Hilton gecelerinde içkilerine meze yapıp yiyen kahpelerin ağız kavgası var.

Seni kaybettiğim ve şimdi aramaya çıktığım dünyalarda; bir Kur-an, bir Kılıç ve bir Bozkurt üçünün ördüğü koca bir dünya, koskoca bir tarih var Ayşe’m.

Tut ki; seni karanlığın ta ötesinde bir yere hapsetsinler. Ömründe güneşi hiç görmeyeceksin. Ama ben, o güneşi yanıma aldım, seni kurtarmaya geliyorum Ayşe’m.

Ne Sezar, ne Hitler, ne pos bıyıklı Stalin, ne de ,ne de fare suratlı Mao; çözemez, çözemez, çözemez senin derdini Ayşe’m. Senin derdini, batılılık delisi sömürge aydınları, Robert Koleji mezunu özgürlük budalaları ve kafalarını çirkin kapitalistlere satmış devekuşları da çözemez.

Senin derdini Ayşe’m; senin gibi konuşan, senin gibi düşünen, senin gibi yaşayan, velhasıl kelam bizler; Ülkücüler çözeriz senin derdini.

Anamın anlattığına göre; koca Türk dünyasının küçük bir köyünde doğmuşum. Senin için doktor ya da ilaç, ekmek ya da su neyse, benim için milli devlet, Kızıl Elma ülküsü odur.

Sen, sen benim için; Kırımlı bir Keh, Azerbaycanlı Aybala, Yerköylü Fadime, hepiniz, hepiniz bizim için birsiniz. Çünkü bizim kanunumuzda; akvaryumlu meyhanelerde sevgilinin kömür karası gözlerine şiir yazmak yok!

Biz çok dağ erittik. Ülkü denen nazlı gelinin duvağında, sülün gibi kızların gözbebeğine Ayşem.

Bizim kanunumuzda; geri bıraktırılmış insanımızı, esir milyonlarca soydaşımızı tutsaklıktan kurtarmak için, bu geri kalmışlığa son vermek için; birlikte, birlikte mücadele etmek var.

Bu, bu ne benim sana ağlayarak ne de dizlerine kapanarak bir yalvarışımdır.

Bu, parmakları çelikten, yürekleri Estergon demirinden; yüzbinlerce, milyonlarca Müslüman Türk Ülkücüsünün sana, sana durdurulmaz emridir. Kendine dön, kendine dön Ayşe’m! Kendine dön!… Aşık Sefai Sen Olmasaydın Sensin bu gönlümün yönü mekânı Bende ar olmazdı sen olmasaydın Ak nergisler sana aksın dağlarda Balda sır olmazdı sen olmasaydın   Dağlardaki güneş doğmaz aleme Buluttaki yağmur yağmaz aleme Gönlümdeki güzel sığmaz aleme Dünya dar olmazdı sen olmasaydın   Suru sırdan derler suyuma benim El eyleyen çıkar toyuma benim Elde güzel çokmuş neyime benim Gözüm kör olmazdı sen olmasaydın   Kuşlar yuvasından uçar mıydı ki Bulutlar yağmurdan kaçar mıydı ki Yaylada çiçekler açar mıydı ki Dağlar kar olmazdı sen olmasaydın   Dostlarım el oldu senin uğruna Gözlerim sel oldu senin uğruna Semai’yim del oldu senin uğruna Gurbet zor olmazdı sen olmasaydın
Aşık Sefai

Öyle bir bağ yetiştirsem
Dallar Allah Allah desin
Rüzgar vursun yaprağına
Yeller Allah Allah desin

Saraylar yaptırsam baştan
Etrafı güllük gülistan
Dillere olasın destan
Eller Allah Allah desin

Sefai ‘yem kurban olsun
Akan kanlar bayrak olsun
Hatun nazlı gelin doğsun
Döller Allah Allah desin
Aşık Sefai

Bayraksızlar bayraksızlar
Yere düşse bayraksızlar
Nerden bilsin kıymetini
Soysuz sopsuz bayraksızlar

Ne olurdu yazmasaydım
Ben bu kara yazıyı
Bilmeseydi namert soysuz
İçimdeki sızıyı

Yıldızların isyanı var
Hilal taşıyan felek
Damla damla kan akıyor
Delik deşik bu yürek

Al rengine kara bağlar
Yastadır deli gönül
Aşık’ın olmuşum senin
Hastadır deli gönül

Renginde şehitlik gizli
Hilalinde mana var
Yüreğimde saklamışım
Kurbanında kına var

Toprağa düşse yiğit
Ölüm güç verir bize
İnancıma teslim oldum
Zulüm güç verir bize

Uğrunda ölen yiğit
Kim ne bilsin ne kadar
Geriye ne can kaldı
Hepsini kurban adar

Yamacında gezindiğin
Simdi dağlar ağlaşın
Bayrağım hançerlendi
Simdi çağlar ağlasın

Bayrak yere düşerken
Alkışlayan piçleri
Kahredecek TÜRK milleti
Destek veren güçleri

Susmayın ey milletim
Bayraksızda ar olmaz
Susar ise yiğitler
Vatan bize yar olmaz

Başı bozuk yaylada
Pusuları kurdular
İki yaşında yiğit
Kürşad’ımı vurdular

Bundan gayri düşmanım
Bayrağa ters bakanlar
Artık hesap vermeli
Daği taşı yakanlar

Melekût aleminde
Destan olan can bizim
Dalgalansın bayrağım
Üstündeki kan bizim

Dört aylık bebeklere
Kursun sıkan neredesin
Nereye gidersen git
Öleceğin yerdesin

Hükmü ilahi varsa
Belki korur yaradan
Kan düşmanı olmuşuz
Çekilsinler aradan

Bu vatanin ekmeği
Gözünüze durmalı
Yiğit bir can gelmeli
Sizden hesap sormalı

SEFAI’yem yasamak ki
Bundan gayri ar gelir
Ay yıldızlı bayrağa
Bu yeryüzü dar gelir!
Aşık Sefai

İçin için yanarız biz durmadan
Bin bir şekil bin bir çizim ocakta
Ortalıkta dönüyor iz durmadan
Nice muammaya çözüm ocakta

Seçmeli zamanla karadan akı
İyi kollamalı gül veren bağı
İlim irfan medeniyet kaynağı
İkrarım var derki sözüm ocakta

Filizi olmayan kökü sökeyim
Sevdası olmayan yere dikeyim
Yunuslar misali odun çekeyim
Küllenmeden yansın közüm ocakta

Köz ateş vurdukça kaynasın kazan
Yanıpta kül olsun huzuru bozan
Yapraklar sararıp gelmeden hazan
Ham kalmasın pişsin özüm ocakta

Özü pişirdikten sonra varayım
Yaralı kuş kanadını sarayım
Varıp dostun divanına durayım
Ak olsun isterim yüzüm ocakta

Lekesizdir elbet yüzümüz bizim
Sefai namustur sözümüz bizim
Durmadan dövülür özümüz bizim
Nice hamlar pişer bizim ocakta
Aşık Sefai Bu

Seni sormak için otuz kapının
Eşiğine varıp durdum be gece
Seksen üç haneyi döndüm dolaştım
Viran oldu gönül bağım bu gece

Ardan da deli gönül aradan
Bir çift göz göründü geçtim oradan
Yüz on dört kez berat verdi Yaradan
Muhabbeti kendime sordum bu gece

Belki sarhoş, belki ayyaş deliyim
SEFAI’yem nereden bileyim
Tut elimden artık sana geleyim
Yıldızlara badal vurdum bu gece
Aşık Sefai

Verelerde dünya mali istemem
Seni ister deli gönül hep seni
Köşkü saray neki çalı istemem
Seni ister deli gönül hep seni

Lokma lokma yutkunduğum aşımda
Gündüz hayalimde gece düşümde
Bir garip sevdadır döner başımda
Seni ister deli gönül hep seni

Senin için dağlar asar türküler
Senin için yara deşer türküler
Senin için tutsak düşer türküler
Seni ister deli gönül hep seni

Yunus’un denizde yüzdüğü gibi
Koyun kuzusuna gezdiği gibi
Asığın askına yazdığı gibi
Seni ister deli gönül hep seni

Yağmur bulutları döktüğü anda
Dağların dumanı çöktüğü anda
Sabahın güneşi söktüğü anda
Seni ister deli gönül hep seni

Dağlara yürürken yörük kervanı
Varlığın yokluğun sensin devranı
Ne istersin diye gelse fermanı
Seni ister deli gönül hep seni

Rüzgar vursa sari alıç sallansa
Elmaların yanakları allansa
Ala çördük tadın alıp ballansa
Seni ister deli gönül hep seni

Kıyametimi kopar murada ersem
Bağban olup goncalarını dersem
Nerde el örmesi bir kilim görsem
Seni ister deli gönül hep seni

Garip SEFAI’yem gam kapısında
Muhabbetim haktır dem kapısında
Elif dergahında mim kapısında
Seni ister deli gönül hep seni
Aşık Sefai

Dağların çilesi bitti
Benim derdim bitmiyor ki
Bülbül goncasına öttü
Benim derdim bitmiyor ki

Senin ile alem başka
Gözlerin düşürür aska
Görmeseydim seni keşke
Benim derdim bitmiyor ki

Sanki abu-hayat içti
Kanat vurup göğe uçtu
Aklim isyan edip kaçtı
Benim derdim bitmiyor ki

Yerin göğün fermanı o
Su gönlümün kervanı o
SEFAI ‘nın dermanı o
Benim derdim bitmiyor ki

Aşık Sefai

İçimdeki sırrı demeden evvel
Toplansın dilimde söz dizi dizi
Can alıcı sualimi sormadan
Kabuktan sıyrılsın öz dizi dizi

Hırsını taşında eylese bile
Olmadık yerlerde söylese bile
Kırk kat düğüm ile düğümlese bile
Sabır kazanında çöz dizi dizi

İpinden çözülen başlar çoğaldı
Biri iki gören Şaşlar çoğaldı
İkiye yarılan taşlar çoğaldı
Namazgâhı kurmuş göz dizi dizi

Ağaç suyun alıp dallar sallansa
Sefai’m ne gerek dünya ballansa
Küllenmiş sinemde yaprak sallansa
Tekrar alevlenir köz dizi dizi
Aşık Sefai

Beni böyle deli eden
Yarın açı sözü imiş
Sırat sırat dedikleri
Bir çift ela gözü imiş

Özümüz var özden öte
Sözümüz var sözden öte
Ötelerin ötesinde
Gözümüz var gözden öte

Ataş saranda her yanı
Canana vermişim canı
Bu garibinin kabristanı
Ayağının izi imiş

Özümüz var özden öte
Sözümüz var sözden öte
Ötelerin ötesinde
Gözümüz var gözden öte

SEFAI’yem bismillahım
Hem ezelim Hem ervahım
Kıblegahım Secde gahım
Yarın ela gözü imiş

Özümüz var özden öte
Sözümüz var sözden öte
Ötelerin ötesinde
Gözümüz var gözden öte
Aşık Sefai

Feryat figan arsa çıkar
Garip dağlarda bu gece
Bülbülün dili tutulur
Viran bağlarda bu gece

Kurtla kuzu güden yolcu
Gelen yolcu giden yolcu
Biliyonmu neden yolcu
Ölüm sağlarda bu gece

Zincirmi vurulmuş kola
Konuşsaydı biraz ola
Yaşanmışımı acep ola
Eski çağlarda bu gece

Nanay dedi nanay dedi
Toy kuruldu nanay dedi
Herkes deli diyor amma
O herkese nanay dedi

SEFAI gitmem yurdumdan
Gitsem ölürüm derdimden
Daha gitmeden ardımdan
Nazlım ağlarda bu gece
Aşık Sefai

Gözlerin cennet çiçeği
Gönlüm cehennem ateşi
Eğer sevdiğine köle olursa gönül
Nuh tufanına kucak açarmış
Lakin arfatın gerisi cinnet
Kalk güzeller güzeli yüreğim sana tutsak
Derdine pusatlardım çilen gün oldu bana
Sen ki sevdaların şahı garip gönlümün ahı
Dileğim sen kebelam sen muradım sen
Dönse de dünya kendi başına ben dönmezsem yolumdan
Dolunaya güneş denktir ülgere kutup yıldızı
Ağla ey şafak türküsü kaderim boynuma yafta
Hükmü darımmış meğer
Boynumda yay kirişi
Şer mi yağıyor yerin yüzüne
Karanlık bastı başımı
Sevdam yankılansın vadilerinde ey Anadol’um
İğde çiçeğinde gizli özüm
Sarı papatya ki el eder sen gibi
Alıpta sineme sarasım gelir
Her koklayış bir acı her dokunuş bin ölüm
Zaman dokuz başlı ejderha
Sen bana düşman bense bana
Yüreğim Kaf dağına sürgün
Ruhum tur dağında ersir
Deli eyledi zaman
Bir acıki dizlerim duymamada bedenim
Parmaklarımda öldürdüm isyanımı
Şimdi sokak aralarında gezerken
Duysam da topal seslerini
Uyuşmuş bacağım duymayan parmaklarıma rağmen
Bu dönek günaydın dimdik geçmek zorundayım
Koy yal verdiğim ekmek verdiğim köpeklerde
arkam sıra ürüp dursun
Şimdi gecelere çivi çakar oldum
Ağlama ey şafak yürkülerim ağlama
Gece mavisi sevdalarımı çığlık çığlığa çadırırken gökleren
Huzur benim deseydim vallahi düşünmezdim ey ölüm.
Aşık Sefai

Dün seni görende Sinem sızladı,
Damarım çekildi dilim lal oldu,
Kara kaşın başkaldırıp bakanda,
Aklım koydu gitti fikrim kül oldu.

Salınır da dağlar taşlar salınır,
Deli çaylar gibi gönlüm bulanır,
Seni görmeyince ebeynim dolanır,
Bir gün derler bu garip de del oldu.

Kurbanın olayım kurtaran yok mu,
İki kelam etmek garibe çok mu,
Bakışın kılıç mı gülüşün ok mu,
Söküldü ciğerim her yan al oldu.

Güzel seni bir kenara koymayım,
Hayalini seyrettikçe doymayım,
Yüzünü görüyüm sesin duymayım,
Kim ne bilsin SEFAI’e hal oldu.
Aşık Sefai

Şehadet ile düşerken minareler toprağa,
Tekbir ile omuz verip kaldırdık gökyüzüne birer birer.
Ne yardan geçtik ne serden geçtik.
Törede ne varsa inandık hak ölçülerine,
Vurduk kıstasa kırdık zincirleri

Cuma gecelerinin Yasin’leriyle sohbet eyledik.
Gidenlerin, şehitlerin ardından.
Ağladık düşmana göstermeden
Kayaların yosun tutan taraflarında,
Hıçkırıklarımızı rüzgâra vermedik ki

Yadeller, namerdler duyup da sevinmesin diye.
Bir gün pus atlandık sevda mavzerini
Yaşayamadık, sevdalarımızdan vazgeçtik.
Doyasıya seyredemedik yârin hilâl kaşını,
Gözlerine bakmaktan çekindik belki de.
Lakin zifiri zindan odalarda karanlığı yaşarken,
Ak kılı çekip aldık, ak sütün içinden.
Derdimizi açtık kara gecelere, nemli duvarlara,
Ak duvarlara anlattık derdimizi
Garibim duvarlar öyle dinlediler bizi.
Niye sustular onu da bilemedik.
Sonra döndük kara gecelere, ak duvarlara
Üzüldük derdimizle üzüldü diye.
Bir gün bir seher vaktinde,
“Es-selatü hayrün minen nevm” derken ezanlar”
Sevdaların kutsal yetine el kaldırdık.
Af diledik âlemlerin Rabbinden.
Minberlerde dinledik, sevdaların en yücesini.
Cami duvarlarında satıldık,
Ucuzlar, soysuzlar tarafından
Hilâl gecelerinin töreleriyle avunduk her zaman.
Destur alırken Hoca Ahmet Yesevi’den,
Alparslan’a Sarı Saltuk, Kayı’dan Osman Gazi,
Şeyh Edebali, Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerine,
Akşemseddin’in kutsal yetini düşünüp durduk her zaman.
Âleme nizam dedik, yaren tuttuk kendimize,
Niceleri yol dostu olmuş bize,
Sonra yine biz kaldık bu Allah’ın davasında,
Bu iman davasında, bu vatan, bu bayrak davasında,
Sonra yine biz kaldık sevdiklerimizle beraber.
Senelerce dert sofrasından bal yedik ekmeksiz.
Eğilmedik, kırıldık defalarca,
Allah’ın davasıdır dedik ve diyet istemedik.
Erkekçe öldük, yiğitçe sine öldük,
İpe giderken satmadık sevdiklerimizi
Kaldırdık Hilâl Sancağını, yaşadık Bozkurt Töresini
Aşık Sefai

Kelam bilmeyene söz bilmeyene
Desin diye dil verdiydim bir zaman
Ocak beyhudesi öz bilmeyene
Muhabbete hal verdiydim bir zaman

Kimisi bir etmez kimisi buçuk
Kimi adan değil kimisi kaçık
Kimi yalın ayak kimi sırt açık
Çıplaklara çul verdiydim bir zaman

Ayak saldım dağlardaki çağrına
AK nergisi nişan koydum böğrüne
Yaylaları dolandıydım uğruna
Yesin diye bal verdiydim bir zaman

Bunlar adam değil yaban kırı
Hedefe ulaşmaz taban kırı
Demirci artıdı çoban kırı
Yol bilmeze yol verdiydim bir zaman

Yiğit olur dağın başı kar ise
Sefai ‘yem söyleyemem sır ise
Hakkım helal olsun hakkım ver ise
Bir kaç ite yal verdiydim bir zaman
Aşık Sefai

Niye yüzünü asarsın
Gözüne kurban olduğum
Sineme ateş salarsın
Közüne kurban olduğum

Tavaf etseydim bin kere
Kimse bilmez kabem nere
Ayağın bastığın yere
Tozuna kurban olduğum

Destur eyle göz değmesin
Yazlar yoldan eylemesin
Sen söyle eller demesin
Sözüne kurban olduğum

Güneş doğar ay tutulur
Yedi koça toy tutulur
Cemalina soy tutulur
Özüne kurban olduğum

Sabret güzel sabret hele
Gönlüm sökün etti dile
Sefai kapında köle
Özüne kurban olduğum!
Aşık Sefai

Feryat figan arsa çıkar
Garip dağlarda bu gece
Bülbülün dili tutulur
Viran bağlarda bu gece


Kurtla kuzu güden yolcu
Gelen yolcu giden yolcu
Biliyon mu neden yolcu
Ölüm sağlarda bu gece

Zincir mi vurulmuş kola
Konuşsaydı biraz ola
Yasanmış mi acep ola
Eski çağlarda bu gece

Nanay dedi nanay dedi
Toy kuruldu nanay dedi
Herkes deli diyor amma
O herkese nanay dedi

SEFAI gitmem yurdumdan
Gitsem ölürüm derdimden
Daha gitmeden ardamdan
Nazlım ağlarda bu gece
Aşık Sefai

Cemali dolunay gözleri bela
Kasları bir hançer sarsa yaramı
Gönül avgahinda sözleri bela
Tetik düşürmeden vursa yaramı

İlacı dermandı sanan gönlümü
derdi yudum yudum kanan gönlümü
Gülü kabristandı yanan gönlümü
Deyinki dağlardan sorsa yaramı

Ya devleti tanırsın
Ya devletsiz kalırsın
Ya soyunu bilirsin
Yada soysuzlaşırsın

İsteyenler yunus desin
İsteyen varsa yavuz
Özümüzde alplık yatar
Gönlümüzde dervişlik

Türk-İslam davasını yasarken
Bozkurtçasına azaltanmış dağlarda
Ne istiyorsunuz beyler belamı!

SEFAI’yem ehli tarik gezerim
Ayakları yarık yarık gezerim
Senelerdir gönlü kirik gezerim
Bir tabip gelede sarsa yaramı
Aşık Sefai

Sensin bu gönlümün yönü mekanı
Bende ar olmazdı sen olmasaydın
Ak Nergizler sana aksın dağlarda
Balda sır olmazdı sen olmasaydın

Dağlardaki güneş doğmaz aleme
Buluttaki yağmur yağmaz aleme
Gönlümdeki güzel sığmaz aleme
Dünya dar olmazdı sen olmasaydın

Suru sırdan derler suyuma benim
El eyleyen çıkar toyuma benim
Elde güzel çokmuş neyime benim
Gözüm kör olmazdı sen olmasaydın

Kuşlar yuvasından uçar mıydı ki
Bulutlar yağmurdan kaçar mıydı ki
Yaylada çiçekler açar mıydı ki
Dağlar kar olmazdı sen olmasaydın

Dostlarım el oldu senin uğruna
Gözlerim sel oldu senin uğruna
SEFAI’yim del oldu senin uğruna
Gurbet zor olmazdı sen olmasaydın
Aşık Sefai

Verelerde dünya malı istemem
Seni ister deli gönül hep seni
Köşkü saray neki çalı istemem
Seni ister deli gönül hep seni

Lokma lokma yutkunduğum aşımda
Gündüz hayalimde gece düşümde
Bir garip sevdadır döner başsımda
Seni ister deli gönül hep seni

Senin için dağlar aşar türküler
Senin için yara deşer türküler
Senin için tutsak düşer türküler
Seni ister deli gönül hep seni

Yunus’un denizde yüzdüğü gibi
Koyun kuzusuna gezdiği gibi
Aşığın aşkına yazdığı gibi
Seni ister deli gönül hep seni

Yağmur bulutları döktüğü anda
Dağların dumanı çöktüğü anda
Sabahın güneşi söktüğü anda
Seni ister deli gönül hep seni

Dağlara yürürken yörük kervanı
Varlığın yokluğun sensin devranı
Ne istersin diye gelse fermanı
Seni ister deli gönül hep seni

Rüzgar vursa sarı aliç sallansa
Elmaların yanakları allansa
Ala çördük tadın alıp ballansa
Seni ister deli gönül hep seni

Kıyamet mi kopar murada ersem
Bağban olup goncalarını dersem
Nerde el örmesi bir kilim görsem
Seni ister deli gönül hep seni

Garip Sefai ‘yem gam kapısında
Muhabbetim haktır dem kapısında
Elif dergahında mim kapısında
Seni ister deli gönül hep seni
Aşık Sefai

Azizim su diye ağlar
Mecnun hu diye ağlar
Deryada bir gül açmış
O da su diye ağlar

Ya Türkistan neden ağlar
Ağlar yüreğimi dağlar
Başucumda Musul Kerkük
Anadol’um diye ağlar

Azizim su diye ağlar
Mecnun hu diye ağlar
Deryada bir gül açmış
O da su diye ağlar
Aşık Sefai

Gönül dünyasına gidip dönenlerden sor beni
Belki aktır belki kara tutar söyler der beni
Muhabbetin sofrasında kurduk büyük kaleyi
Şu nefsime fırsat verme, fırsat bulup yer beni.

Gece gündüz her dakika senin için harabım
Beni böyle susuz koyan içmediğim şarabım
İster taş de, ister kaya senin için türabım
Kapılara, eşiklere, yollarına ser beni.

Dizlerimde dermanım var biraz zaman ver gayrı
Yüce dağlar belli olsun başa duman ver gayrı
Aşık Sefam yalvarıyor yarab iman ver gayrı
Her dem Allah derim amma niye basmaz ter beni.
Aşık Sefai

Senki güzeller sahhısın
Özünü ele vermem
Damla idim göl eyledin
Sözünü ele vermem

Gündüz güne tutsak düştüm
Zindanlara eyvallah
Kara gecenin Işığı
Yüzünü ele vermem

Derdim vardır dolu dizgin
Günüm geride kaldı
Bulutlarım çile yüklü
Derdi üstüme saldı

Saçlarımdaki bu aklar
Rengini senden aldı
Ocağında yanan benim
Közünü ele vermem

Nefesin kabrimin taşı
Sağları yük eyledi
Güz ayı yaprak dökümü
Bağları yük eyledi

Zerre kadar SEFAI’ye
Dağları yük eyledi
Çekerim sonuna kadar
Tozunu ele vermem!
Aşık Sefai

Şehadet ile düşerken minareler toprağa
Tekbir ile omuz verip kaldırdık gökyüzüne birer birer
Ne yardan geçtik, ne serden geçtik
Törede ne varsa inandık
Hak ölçülerinde
Vurduk kıstasa
Kirdik zincirleri

Cuma gecelerinin Yasin’leriyle
Sohbet eyledik gidenlerin ardından
Ağladık
Düşmana göstermeden
Kayaların yosun tutan tarafında
Hıçkırıklarımız rüzgara vermedik ki
Yadeller, namertler duyup da sevinmesin diye

Bir gün pasaklındık sevda mavzerini
Vurduk vurulduk sevdaların kör kurşunuyla
Yasayamadık
Sevdalarımızdan vazgeçtik
Doyasıya seyredemedik
Yarın hilal kasını
Gözlerine bakamadık
Belki de, gözümüzden kıskandık.

Sonunda
Karanlık geceleri dost tuttuk kendimize
Zifiri zindan odalarda tutsaklığı yasarken
Ak kili çekip aldık ak sütün içinden
Derdimizi açtık kara gecelere
Ak duvarlara anlattık çilemizi
Garibim kara geceler
Ak duvarlar öyle dinlediler ki
Niye sustular,
Onu da bilemedik
Sonra döktük kara gecelere
Ak duvarlara üzüldük ki
Derdimiz ile üzüldü diye

Bir gün
Bir seher vaktinde
‘Es-salatu hayrun minen-nevm’ derken ezanlar
Sevdaların kutsal yetine
El kaldırdık
Af diledik alemlerin Rabbinden

Minberde dinlerken sevdaların en yücesini
Cami duvarında satıldık
Ucuzlar, soysuzlar tarafından

Tek çıkışlı dağlarda demir dövülürken
Tekbir gibi ses veren balyozun
Töresini düşünüp durduk her zaman
Gayri meşru günesin yıldızlarına inat
Hilal gecelerinin töreleriyle avunduk her zaman

Destur alırken hoca Ahmed Yesevi’den
Alparslan’a Sari Saltuk
Kayı’dan Osman Gazi’ye Şeyh Edebali
Fatih Sultan Mehmed Han Hazretlerine Akşemseddin’in
Kutsiyetini düşünüp durduk her zaman

Aleme nizam dedik
Yaren tuttuk kendimize
Niceleri yol dostu olmuş bize

Sonra yine biz kaldık
Biz kaldık ki
Bu Allah’ın davasında
Bu Türklük davasında
Bu vatan davasında
Biz kaldık sevdiklerimizle beraber

Senelerce dert sofrasından
Bal yedik ekmeksiz
Allah’ın davasıdır dedik
Diyet istemedik
Eğilmedik
Kırıldık defalarca
Erkekçesine öldük
Yiğitsisine öldük

İpe giderken satmadık sevdiklerimizi
Kaldırdık hilal sancağını
Yasadık
Yasadık Bozkurt töresini
Aşık Sefai

Bağdat neki orda meskan ettiniz
Uç turnam uç eski çağlara doğru
Hele Mecnun sahrasına uğrayın
Ferhat külünk vuran dağlara doğru
Turnaaaaaam turnam

İnin Fuzuli’nin diyarlarına
Ses katın Yunusun Ahu zarına
Selam söylen Emrahların pirine
İrşad ile inin bağlara doğru
Turnaaaaaaaaaam turnam

Topukla Mevlana Yunus’u söyle
Onlarda Dünyayı devretti böyle
Aşık Hasretimden çok selam söyle
Kalbi sadık olan sağlara doğru
Turnaaaaaaaaaam turnam

Aşık Sefai

Karanlığa can düştü,
Acı haber yetişti,
Ateş sardı her yanı,
Sanki alan tutuştu
Uçmağa vardı gönül,
Emri ferman yürüdü,
Kolum kanadım kırık,
Ulu kervan yürüdü,
Ay yıldızlı tabutun,
Nişanında sır gizli
Bülbüllerin feryadı,
Goncalarda zor gizli
Ben sana sus diyemem,
Ağla karanfil ağla
Bozkurtların yastadır,
Şimdi karalar bağla.
Gider iken semadan,
Kar düştü çiçeklere
Kerem yangını gibi,
Ar düştü çiçeklere
Vakit tamam olunca,
Kapıları açtılar
Sırattan geçer iken,
El eyleyip geçtiler
Sonunda şehitlerin,
Buluştuğu an geldi
Kapıları açtılar
Dediler ki han geldi
Saf saf oldu melekler,
Göründü O’nun yüzü
Hanlar hanı Bayındır,
Haber saldı her yana
İlteriş’e, Saltuk’a,
Kültigin’e, Kürşat’a
Orada kavuşma günü,
Bu tarafta matem var
Payesine ayrılmış,
Sırr-ı suret Hatem var
Biliriz ki orada
Seni dostlar ağırlar
Burada yürekler yanık,
Yanar burda bağırlar
Gözün aydın daracık,
Gözün aydın Esendağ
Erciyes’te göz yaşı,
Yetim kaldı Hasan dağ
Ardın sıra dualar,
Tekbir veren gönüller
O an gazi dervişler,
Hem Alperen gönüller
Yemin ettiler yemin,
Sancağı dikmek için  
Toprağı devirmeli,
Tohumlar ekmek için
Şimdi türbedarların,
Bayrak tutar gün gece
Dervişlerin, Alplerin
Orda yatar gün gece
Kimisi toya gider,
Kimisinde sünnet var
Ora ‘ Türk’ün Türbesi ‘,
Can olana kıymet var
Sonumuz kara toprak,
Gün gelirde gideriz
Uzaklarda değilsin,
Yanımdasın sevdiğim,
Öyle özlemişim ki,
Canım dasın sevdiğim.

SEFAI’yem vay bana!
Canan gitti… can gitti…
Başın sağ olsun Turan
Başbuğ Alparslan gitti! …
Aşık Sefai

Ne isyan edersin zülfü sırmalım
Uykular geldi ‘de kovdu mu gözüm
Afalına taşın yakar sinemi
Uykular geldi ‘de kovdu mu gözüm

Sular inişine durmaz akarken
Kara bulutlarda şimşek çakarken
Gece karanlığa çıra yakarken
Uykular deldi ‘de kovdu mu gözüm

Besmeleyi çeksem aşın dibinde
Sevdam gizli kaldı kaşın dibinde
Hayalin uyutmaz taşın dibinde
Uykular geldi ‘de kovdu mu gözün

Sevdam yatar sıra sıra toprakta
Gizlidir görünmez yara toprakta
Kuş tüyü yastıkta kara toprakta
Uykular geldi ‘de kovdu mu gözüm
Aşık Sefai

Türaba düştü gönlüm
Ne bilsin nerde yanar
Kimisi orda yanar
Kimisi burda yanar

Kavuşanı görmedim
Ne ondan geçen duydum
Kimi ateşte üşür
Kimisi karda yanar

Kabristana seslendim
Ela gözdeki nazar
Şahmeran bakışlı yar
Kaderim kara yazar

On sekiz bin sarayın
Kapısında bergüzar
Kimi aşikâr eder
Kimisi sırda yanar

Karanlıkta yedi renk
Karayı seçti gözüm
Doğanaydı matem var
Secde gahtadir yüzüm

Sevdası bende gizli
Hakikat benim özüm
Urgan vurun boynuma
SEFAI’m darda yanar!
Aşık Sefai

Ham isem ateşe atin
Hak közüne çekilirim
Darıysam harmanda yakın
Hak közüne çekilirim yar

Fitne düşürür dillere
Zulüm gelir bülbüllere
Dünya’yı koydum ellere
Hak sözüne çekilirim yar

Sevdalıyım sevdalıyım
Amma bana yar değil
Aşikâr etmedim lakin sır değil
Senin için ölmek bana ar değil
Yollar uzadıkça kervanım sensin
Lokmanım ilacım dermanım
Sensin ey güzel

SEFAI’yem imanıma
Haber edin mihmanıma
Yeter ettiler canıma
Gökyüzüne çekilirim yar
Aşık Sefa

Yaz gelende başaklar boyun bükse
Kavrulsa da biçmem yâri görmeden
On sekiz bin renge senin deseler
Ak karadan seçmem yarı görmeden

Divani iken imdadıma yetseler
Saraya konuktur deyip ditseler
Abu hayat deyu ikram etseler
İç deseler içmem yarı görmeden

Naçarında deli gönül naçarı
Gönül istemiyor yüksek uçanı
Cennet kapısını açıp içeri
Geç deseler geçmem yarı görmeden

Aşık SEFAI’yem açmadan solsam
Sevda pınarından aşk ile dolsam
Toprağın bağrında tomurcuk olsam
Bahar gelse açmam yarı görmeden

Aşık Sefai

Yeşil yaprak döndüğünde gazele
Yazın ardı güz görünür sevdiğim
Ayrılırken kasım çatmam güzele
Belki aci söz görünür sevdiğim

Bilirimsin sevda neden turnanın
Diyarından kaçıp giden turnenin
Yükseklerden uçup giden turnanın
Sinesinde köz görünür sevdiğim

Nazar eyler enginlerden yüceler
Garip gönlüm simdi neyi heceler
Çoban yıldızına hasret geceler
Bu sevdalar az görünür sevdiğim

Daği yaran göğü ağlatan vardır
Onsekizbin rengin cümlesi yârdir
Varlığın yokluktur yokluğun sırdır
Her zerresi toz görünür sevdiğim

SEFAI’yem gecelere hilal et
Istar cemal eyle ister celal et
Bir lokma ekmeğin yedim helal et
Ölüm bize tez görünür sevdiğim!
Aşık Sefai

Dergâhı şah olan Taptuk Gönlüne
Varmayan yollarda olur mu Yunus,
Tek bir ses ile seher vaktinde
Esmiyen yollarda olur mu Yunus.

Namert insanların gece düşünde
Haram sofralarında ekmek aşında
Suları kurumuş pınar başında
Turnasız göllerde olur mu Yunus

Kibirli gönülde, görmeyen gözde
Kırılmış kabukta, bozulmuş özde
Destursuz mekânda, manasız sözde
Şükür’üz dillerde olur mu Yunus.

Fitnede, fesatta, yuva bozanda
Ham olanı pişirmeyen kazanda
Ustasız aşıkta, cahil ozanda
İnançsız tellerde olur mu Yunus.

Aşık Sefa-i’yem anında ara
Yanında, canında, kanında ara
Aşk Ocağında yananda ara
Savrulan küllerde olur mu Yunus.
Aşık Sefai

 

e – Posta:   HasKurt ÖzKurt

Bu site  HasKurt  ÖzKurt  Tarafından  hazırlanmaktadır